AKADEM<İ>KTİSAT

 

 

TÜRKİYE’DE 1995-2000 DÖNEMİ GENEL EKONOMİK GELİŞMELERİ

 

 

 

İÇİNDEKİLER:

 

1. EKONOMİK BÜYÜME

2. ÜRETİM

2.1. Tarım

2.2. Sanayi

3. YATIRIMLAR

4. FİYATLAR

5. İSTİHDAM

6. İNŞAAT VE KONUT

7. ULAŞTIRMA VE HABERLEŞME

8. OTOMOTİV

 

 

 

1. EKONOMİK BÜYÜME

            1994 yılında yaşadığı kriz sonrasında belli bir toparlanma devresine giren Türkiye ekonomisi 1997 yılında başlayan yeni bir süreç ile söz konusu ivmesini tekrar kaybetmiştir.

 

            1997 yılının ikinci yarısında başlayan Güneydoğu Asya Krizi, daha sonra Rusya’ya sıçramış ve daha da derinleşerek tüm dünyayı etkisi altına alan bir niteliğe bürünmüştür. Bundan Türkiye ekonomisi de fevkalade olumsuz bir şekilde etkilenmiştir.

 

            1999 yılında, kamu kesiminde sürdürülebilir bir dengenin sağlanması amacıyla IMF direktifleriyle bir istikrar programı uygulamaya konmuştur. Söz konusu programın yürürlüğe konmasına ilaveten dış talep yetersizliğine bağlı olarak yavaşlama eğilimine giren Türkiye ekonomisi, yaşanan Marmara depreminin etkisiyle daha da olumsuz bir sürece girmiştir. Nitekim, söz konusu etkiler dolayısıyla 1999 yılında ekonomide %6,4 oranında bir küçülme yaşanmıştır.

 

            VIII BYKP döneminde yıllık ortalama olarak, GSYİH’nin %6,5; GSMH’nin ise %6,7 oranında artması hedeflenmektedir. Sektörler itibariyle yıllık ortalama katma değer artış hızının; tarımda %2,1, sanayide %7, ve hizmetler sektöründe %7,5 olarak gerçekleşeceği öngörülmektedir.

 

            Makroekonomik programın uygulanma döneminde (2000-2002) ise, GSMH’nin yılda ortalama %6,3 oranında büyümesi öngörülmektedir.

 

 

TABLO 1 : DÖNEMLER İTİBARİYLE GSMH BÜYÜME HIZI (2000, %)

 

CARİ FİYATLARLA

 

 

SABİT FİYATLARLA

 

 

I. Dönem

II. Dönem

III. Dönem

Toplam

 

I. Dönem

II. Dönem

III. Dönem

Toplam

Tarım

54,9

40,5

39,9

41,2

 

1,4

1,9

1,9

1,8

Sanayi

79,3

69,7

62,6

69,4

 

2,8

4,0

9,8

5,7

İnşaat

46,6

48,1

51,9

49,4

 

-2,1

2,9

7,9

3,6

Ticaret

88,0

77,2

64,7

73,5

 

9,9

10,6

12,2

11,1

Ulaştırma ve Haberleşme

81,4

71,9

56,1

67,5

 

4,7

4,5

4,0

4,4

Malî Kuruluşlar

43,6

14,8

12,3

22,3

 

2,2

1,6

1,9

1,9

Konut Sahipliği

78,8

66,5

58,5

66,9

 

-1,1

-1,1

0,1

-0,7

Serbest Meslek ve Hizm.

73,6

61,9

50,8

59,0

 

3,9

4,6

6,3

5,2

Devlet Hizmetleri

46,0

51,6

37,3

44,5

 

2,2

2,1

2,3

2,2

Kâr Amacı Olmayan Krlş.

180,6

22,5

16,1

46,9

 

0,7

-0,4

0,7

0,4

İthalat Vergisi

136,7

131,9

139,5

136,1

 

32,6

26,5

25

27,7

GSYİH

74,7

65,8

54,6

62,4

 

5,5

6,0

7,4

6,5

GSMH

74,0

64,6

54,4

61,9

 

4,1

4,6

6,9

5,4

Kaynak: DİE.

 

 

            2000 yılında, cari fiyatlarla üçer aylık dönemler itibariyle GSYİH ve GSMH oranlarında düzenli bir düşüş mevcuttur. GSYİH oranı, ilk çeyrekte %74,7 iken üçüncü çeyrekte %54,6 gibi düşük bir oranda gerçekleşmiştir. Dokuz aylık ortalama oran ise %62,4 olarak gerçekleşmiştir. GSMH’de da benzer eğilim mevcut olup oranlar sırasıyla %74 - %54,4 ve %61,9 olarak gerçekleşmiştir.

 

            Sabit fiyatlarla yapılan hesaplamalarda ise genel eğilim açısından olumlu bir gidişat söz konusudur. GSYİH büyüme oranları, ilk çeyrekte %5,5 iken üçüncü çeyrekte %7,4 gibi yüksek bir seviyede gerçekleşmiştir. Dokuz aylık ortalama ise %6,5’tur. GSMH’de de artış eğilimi söz konusudur ve oranlar sırasıyla %4,1 ; %6,9 ve %5,4 olarak gerçekleşmiştir.

 

            Bu oranlar dikkate alındığında, son çeyrekle ilgili oranlara sahip olmamakla birlikte, makroekonomik plan çerçevesinde önce %6,3 olarak belirlenen fakat daha sonra %5,5 olarak revize edilen GSMH büyüme hızının yaklaşık aynı oran seviyesinde gerçekleşeceği anlaşılmaktadır.

 

            Dokuz aylık dönemde, tarım sektörünün büyüme hızı %1,8 olurken, sanayi sektörünün oluşturduğu katma değer %5,7 artmıştır. İnşaat sektöründe %3,6 olan dokuz aylık büyüme, ticaret sektöründe %11,7’e ulaşmıştır. Bu dönemde ulaştırma ve haberleşme sektörü %4,4; malî kuruluşlar %1,9; serbest meslek ve hizmetler %5,2; devlet hizmetleri %2,2; dernek ve vakıflar gibi kâr amacı gütmeyen kuruluşlar da %0,4 oranında büyümüştür.

 

 

TABLO 2 : HARCAMALAR YOLUYLA GSMH

 

(1987 Fiyatlarıyla, Milyar  TL.)

 

1995

1996

1997

1998

1999

Özel Nihai Tüketim Harc.

66.011

71.614

77.620

78.113

75.691

Devlet. Nihai Tüketim Harc.

7.411

8.047

8.379

9.036

9.623

Gayri Safi Sabit Sermaye Olşm.

26.823

30.598

35.137

33.768

28.370

  Kamu Sektörü

4.341

5.400

6.933

7.898

7.573

     -Makine Teçhizat

1.282

1.436

1.956

2.329

2.589

     -Bina İnşaatı

935

1.218

1.496

1.870

1.840

     -Bina Dışı İnşaat

2.123

2.746

3.481

3.699

3.144

  Özel Sektör

22.482

25.197

28.204

25.870

20.797

     -Makine Teçhizat

11.495

14.393

17.438

15.301

11.259

     -Toplam Bina İnşaatı

10.987

10.805

10.766

10.569

9.538

Stok Değişmeleri

1.772

-463

-1.420

-446

1.937

Mal ve Hizmet İhracatı

21.746

26.521

31.593

35.383

32.890

Mal ve Hizmet İthalatı

-26.033

-31.376

-38.417

-39.313

-37.876

GSYİH

97.729

104.903

112.892

116.541

110.635

İstatistiki Hata

159

-158

-261

-428

-348

GSYİH (Üretim Yoluyla)

97.888

104.745

112.631

116.114

110.286

Kaynak: DİE.

 

 

            Son beş yılın verilerinin yer aldığı tablo incelendiğinde, 1999 yılının GSMH’daki harcama payları açısından da olumsuz bir durum sergilediği görülecektir. Bazı kalemlerde artış söz konusu iken, birçok harcama kaleminde ise düşüş yaşanmıştır. Mesela özel nihai tüketim harcamaları 1999 yılına kadar düzenli bir artış eğilimi içinde iken, bu pay, 1999 yılında düşmüştür. Bu artış eğilimi, devlet nihai tüketim harcamalarında ise devam etmektedir.

 

            Kamu sektöründe çok düşük ancak özel sektörde nispeten faza olmak üzere meydana gelen düşüş dolayısıyla, gayri safi sabit sermaye oluşum payı da 1999 yılında, 33.768 milyar TL’den 28.370 milyar TL’ye düşmüştür.

 

            GSYİH’nin payı incelendiğinde de benzer durum mevcuttur. 1998 yılında 116.541 milyar TL olan pay, 1999 yılında 110.635 milyar TL’ye düşmüştür. Tablodan da görüleceği gibi, üretim yoluyla hesaplanan GSYİH’de da aynı şekilde düşüş yaşanmıştır.

 

            2000 yılı, yaşanan olumsuz gelişmelerle 2001 yılına beklenen büyüme hızıyla girilemeyen ve içerisinde birçok sorunu barındıran bir yıl olmuştur. Bununla birlikte, uygulanan istikrar programının yapısı gereği, programın ikinci yılının yani 2001’in de, fevkalade gelişmeler olmazsa, benzer tablolarla geçeceği anlaşılmaktadır.

 

            Diğer taraftan, ekonomideki büyüme oranı 1999’daki negatif büyümeyi karşılayabilmiş değildir. 2001 yılında öngörülen büyüme oranı da 2000 yılına göre daha düşük tutulmuştur. Dolayısıyla ekonomide küçülme ve daralma devam edecektir. Bu gelişme, “ekonomiyi soğutarak büyütme” şeklinde komik bir ifade ile dile getirilmektedir.

 

 

2. ÜRETİM

2.1. Tarım

            Aktif nüfusun %45’inin istihdam edildiği bir sektör olarak tarım, diğer ekonomik göstergeler açısından incelendiğinde, aynı büyüklükleri sergileyememektedir.

 

 

TABLO 3 : TARIM SEKTÖRÜNÜN EKONOMİDEKİ PAYI (%)

YILLAR

İSTİHDAMDAKİ PAYI

GSMH'DAKİ PAYI

İHRACATTAKİ PAYI

1995

44,0

14,8

10,7

1996

45,9

16,8

11,5

1997

39,5

15,1

11,0

1998

43,4

16,9

10,8

1999

45,0

13,8

9,8

Kaynak:DİE.

 

 

            Eğilim açısından bakıldığında, yıllar itibariyle istihdam oranının ortalama olarak aynı seviyelerde gerçekleştiği görülmektedir. Ancak, aynı durum, GSMH ve ihracat içindeki payları açısından söz konusu değildir. Her iki açıdan da bir azalma eğilimi mevcuttur.

 

            Tarım sektörü, 1995 yılı GSMH’sinde %14.8’lik bir paya sahip iken; 1996 yılında bu oran %16.8’e çıkmıştır. Ancak, 1997 yılında bu oran %15.1’e düşmüştür. Bu artış-azalış eğilimi, izleyen yıllarda da devam etmiştir. Tarımdaki bu dalgalı seyir, iklim değişiklikleri ve üreticilerin tercihlerindeki farklılıklara bağlanabilirse de sahip olduğu potansiyel açısından değerlendirildiğinde, bir verimlilik sorunu yaşandığı açıkça anlaşılmaktadır.

 

            İhracattaki payı ise tedrici bir azalış eğilimi göstermektedir. Bunda, ticaret hadlerinin aleyhte olması ve buna bağlı olarak rekabet imkanının olmaması etkili olmuştur.

 

            Esasen, tarım sektörünün milli gelir, istihdam ve ihracat paylarının “nispî” olarak azalması, ekonomi açısından olumlu bir gelişme olarak değerlendirilebilir. Ancak, bu gelişmenin, söz konusu alanlardaki azalmaların diğer sektörlerce massedilmesi şartıyla sağlanabileceği de ilave edilmelidir.

Tarım alanlarının kullanılışında dikkat çekici bazı gelişmeler mevcuttur.

 

 

TABLO 4 : TARIM ALANLARININ KULLANILIŞINA GÖRE DAĞILIMI (1000 Ha)

 

1995

1996

1997

1998

1999

Ekilen Alan

18.464

18.635

18.605

18.751

18.436

Nadas

5.124

4.094

4917

4.905

4.905

İşlenen Tarla Alanı

23.588

23.729

23.522

23.656

23.341

Sebze Alanı

785

790

775

783

790

Bağ Alanı

565

560

545

541

530

Meyve Alanı

1.340

1.344

1.364

1.389

1.404

Zeytin Alanı

556

568

658

600

600

TOPLAM

26.834

26.991

26.864

26.969

26.665

Kaynak: DİE.

 

 

            İşlenen tarla alanı oranında azalış söz konusu iken, sebze ve meyve alanı oranında artış olmuştur. Turfanda tarımın ve seracılığın bunda etkili olduğu söylenebilir. Tarımda bu şekilde modern tekniklerin kullanımı, üretim üzerine olumsuz etkiye sebep olan iklim ve benzeri faktörleri nispî olarak giderici özelliğe sahip olmaktadır. Tabii bu arada maliyetlerin yüksek olduğu da açıktır. Ancak, bu durum, verimlilik artışı sağlanması ve ayrıca, bazı teşviklerin bu alana kaydırılması ile telafi edilebilir.

 

            Olumsuz gelişmeler sadece bitkisel üretimle sınırlı olmayıp, alt sektörler olan hayvancılık ve balıkçılık sektörlerinde de devam etmektedir. Özellikle son yıllarda meydana gelen olaylar dolayısıyla hayvancılık sektöründe ciddi bir krizle karşı karşıya kalınmıştır. Alınan tüm tedbirlere rağmen bu sektördeki kriz devam etmektedir. Söz konusu krizin giderilmesine yönelik tedbirlerin alınması ve hayvancılık sektörü açısından ülkemizde mevcut olan potansiyelin harekete geçirilmesi gerekmektedir.

 

            Tarım işletmelerinin büyüklüklerine göre dağılımında birtakım sorunlar mevcuttur. Bu sorunlar; işlenen alan ve işletme sayısı arasındaki dengesizlikten kaynaklanmaktadır.

 

 

TABLO 5 : İŞLETMELERİN BÜYÜKLÜKLERİNE GÖRE DAĞILIMI (%)

 

1950

1963

1970

1980

1991

İŞLETME GENİŞLİĞİ(Da)

İŞLETME SAYISI

İŞLENEN ALAN

İŞLETME SAYISI

İŞLENEN ALAN

İŞLETME SAYISI

İŞLENEN ALAN

İŞLETME SAYISI

İŞLENEN ALAN

İŞLETME SAYISI

İŞLENEN ALAN

1--20

30,6

4,3

40,9

6,9

44,2

10,4

28,4

4,1

36,7

5,6

21--50

31,6

14,3

27,9

16,9

28,7

16,8

32,7

15,9

31,1

16,6

51--100

21,8

20,7

18,1

23,3

15,6

21,0

20,8

21,3

17,5

19,9

101-200

10,3

19,3

9,4

23,2

7,8

21,0

11,8

23,8

9,4

20,9

201-500

4,2

16,6

3,2

16,6

3,1

19,6

5,5

22,7

4,4

19,8

501-+

1,5

24,8

0,5

13,1

0,6

11,2

0,8

12,2

0,9

17,2

TOPLAM

100,0

100,0

100,0

100,0

100,0

100,0

100,0

100,0

100,0

100,0

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

MİKTAR

(1000 Adet-Ha)

2.528

19.452

3.101

17.143

3.059

17.065

3.559

22.764

3.967

23.451

Kaynak : DİE.

 

 

            Yıllar itibariyle, 100 dekar ve altında tarım alanı işlemekte olan işletme sayısı oransal olarak toplam işletmelerin %80’inin üstündedir. İşlenen alan açısından incelendiğinde ise, oranın %50’ye yakın olduğu görülmektedir. Yani, tarım alanlarının yarıya yakın kısmı, 100 dekar ve altında olmak üzere, toplam işletmelerin %80’i tarafından işlenmektedir. Buna karşılık, 500 dekar ve üstündeki tarım alanlarının toplamdaki payı ise %25’in altındadır. Tarım alanlarının bu derece fazla bölünmüşlüğü ve işletme sayısındaki fazlalık, aslında sektörde mevcut olan birçok sorunun kaynağı hakkında ipuçları vermektedir. Sektörün verimsizliğinin ve katkısının azlığının kaynağını başka bir sebepte aramaya gerek yoktur. “Tarımda Reform” veya başka bir ad altında, söz konusu parçalanmışlığın acilen giderilmesi gerekmektedir. Ülke ekonomisinin kurumsallaşmış ve etkin çalışan tarım işletmelerine ihtiyacı vardır.

 

Tarımsal mekanizasyondaki gelişmeler ise şu şekilde olmuştur.

 

 

TABLO 6 : TARIMSAL MEKANİZASYONDAKİ GELİŞMELER

 

1995

1996

1997

1998

1999

2000 (*)

Traktör Sayısı

776.863

807.303

874.995

902.513

924.471

940.000

Kulaklı Pulluk Sayısı

744.986

775.231

819.362

849.396

866.322

875.000

Kültivatör Sayısı

329.422

345.520

369.040

383.488

395.547

415.000

(*) Tahmin.

Kaynak: DİE.

 

 

            Traktör, pulluk ve kültivatör sayısında sürekli bir artış eğilimi söz konusu olmuştur. Bu, diğer tarım araçlarında da aynı paralelde gerçekleşmiştir. Yani, sektörde, mekanizasyon açısından düzenli bir artış eğilimi mevcuttur. Ancak, acaba yukarıda, işletme sayısı ve alanları arasındaki dengesizlik dikkate alındığında yine düzenli bir gelişimden bahsetmek mümkün olacak mıdır?

 

            Çok sayıda işletmesi olan, fakat küçük miktarda alanda faaliyet gösterilen bir sektörde, tarım araçları sayısındaki bu artışın, kaynak israfından başka bir anlamı yoktur. Her bir işletmede başta traktör olmak üzere tüm tarımsal araçların mevcut olması, ciddi bir israfın ifadesidir. Halbuki, tarım alanlarında birleşmeler olması ve ihtiyaç kadar araç teminine gidilmesi, söz konusu israfı giderici ve verimliliği artırıcı etkiye sahip olacaktır.

 

            Ekonomiye olan katkıları ve sahip olduğu sorunlarıyla birlikte tarım sektörüne yapılan desteklerin durumu şöyledir.

 

 

TABLO 7 : TARIMSAL DESTEKLERİN GSMH'YE ORANI

 

1995

1996

1997

1998

1999

GSMH (Milyar TL.) (Cari Fiyatlarla)

7.854.887

14.978.067

29.393.262

53.012.781

83.124.040

GSMH (Milyar $)

171,7

184,3

194,1

203,9

199,9

Toplam Destek (Milyar $)

5,1

2,7

3,4

3,4

2,9

Desteğin GSMH'ye Oranı (%)

3,0

1,5

1,8

1,7

1,5

(*) Tahmin.

Kaynak: DİE, TKB, HM.

 

 

            GSMH içindeki toplam destek, 1995 yılında 5.1 milyar TL iken 1999 yılında 2.9 milyar TL’ye düşmüştür. Oransal açıdan ise sırayla %3 ve %1,5 olmuştur. Bu haliyle söz konusu destekler, getirileri açısından değerlendirildiğinde, ekstra bir yük oluşturmaktadır. Oransal olarak her ne kadar bir düşüş söz konusu ise de tarımsal destekler, belli bir yük olarak ortaya çıkmaktadır. Bir süredir gündemde olan “Doğrudan Gelir Yöntemi” hayata geçirilmelidir. Bu şekilde söz konusu yükün nispeten giderilmesi mümkün olabilecektir. Ancak bu yöntem değişikliği tek başına yeterli olmayacaktır. Çünkü sektörde mevcut olan yapısal sorunlar giderilmedikçe sağlanacak olan destekleme mekanizması, sıkıntıların giderilmesinde tek başına lehte etkiye sahip olamayacaktır.

 

 

2.2. Sanayi

            Sektörel açıdan DPT tarafından yapılan tahminlere göre sanayi sektörünün 2000 yılı GSMH payı %34,2 olarak belirlenmiştir. 8. BYKP çerçevesinde ise 2001-2005 yılları arasında ortalama artış hızı %4,4 olmak üzere, bu payın 2005 yılında %33 olacağı öngörülmektedir.

 

            Önceki yılın olumsuz gelişmeleri dolayısıyla sanayi sektöründe meydana gelen üretim düşüşleri 2000 yılı içinde yerini nispî artışlara bırakmıştır.

 

 

TABLO 8 : SANAYİ ÜRETİM ENDEKSİNDE GELİŞMELER (1997 = 100)

 

İMALAT SANAYİİ

 

TOPLAM

 

1999

2000

 

1999

2000

Ocak

78,4

81,5

 

82,0

85,0

Şubat

85,1

90,5

 

86,9

93,2

Mart

90,7

90,2

 

92,5

93,0

Nisan

93,7

95,5

 

94,3

96,4

Mayıs

100,4

102,5

 

101,0

103,1

Haziran

101,4

103,9

 

102,1

104,2

Temmuz

95,4

98,9

 

98,2

101,3

Ağustos

84,3

101,0

 

88,2

103,4

Eylül

96,5

103,3

 

95,5

104,8

Ekim

99,3

113,5

 

100,7

114,0

Kasım

101,8

 

 

103,1

 

Aralık

100,4

 

 

102,4

 

 

 

 

 

 

 

Yıllık Ortalama

94,0

 

 

95,7

 

Kaynak: DİE.

 

 

            Görüldüğü gibi sanayi üretim endeksinde artışlar gerçekleşmiştir. Söz konusu artışlar, hem önceki yılın aynı aylarına göre 2000 yılında, hem de 2000 yılının genel eğilimi içinde kısmen olumlu bir şekilde meydana gelmiştir.

 

 

TABLO 9 : KAPASİTE KULLANIM ORANLARI (%)

 

1998

1999

2000

Ocak

75,8

71,5

73,0

Şubat

78,1

71,2

74,0

Mart

80,5

74,1

74,0

Nisan

77,4

77,9

76,9

Mayıs

82,1

78,1

77,1

Haziran

78,7

76,4

76,7

Temmuz

81,1

73,9

76,2

Ağustos

79,4

69,9

75,6

Eylül

81,8

68,8

73,3

Ekim

80,0

71,3

81,9

Kasım

79,2

71,5

79,8

Aralık

74,4

75,5

74,5

Kaynak: DİE.

 

 

            Kapasite kullanım oranları, 2000 yılı itibariyle, sene ortasına kadar artış eğiliminde iken, yaz aylarında küçük oranlarda düşme yönünde bir seyir izlemiştir. Ancak, eylül ayı itibariyle ibre tekrar artış yönünde değişmiştir. Özellikle Ekim ayında %81,9 gibi yüksek bir seviyede gerçekleşmiştir. Zaten bu oran da yılın en yüksek oranı olup sonraki aylar itibariyle düşüşler yaşanmıştır. Özellikle Aralık ayındaki %74,5’luk oran, bir önceki yılın aynı ayına göre artmış olmasına rağmen; 2000 yılının son çeyreğindeki en düşük orandır. 2000 yılının son ayı itibariyle KKO’nın bu derecede düşük olmasının temel sebebi, iç talepteki yetersizliktir.

 

            1999 yılında yaşanan deprem felaketi yüzünden sınai alanda ciddi bir düşüş dönemine girilmişti. Ancak, geçen bu süre içinde meydana gelen gelişmeler sonrası, geçen yılın aynı dönemine göre sanayi sektöründe bu yıl Temmuz-Eylül döneminde üretim artış oranı %9,7 olarak gerçekleşmiştir. Bu oran, ekim ayında ise geçen yılın aynı ayına göre %13,2’lik bir artış göstermiştir. Geçen yıl bu oran, deprem dolayısıyla %8,9’luk bir gerileme şeklinde gerçekleşmişti. Dolayısıyla, 2000 yılında, sanayi sektöründe üretim artışları yaşandığı ortaya çıkmaktadır.

 

 

TABLO 10 : SANAYİ ÜRETİM ENDEKSİNDE DEĞİŞMELER (EKİM 2000) (%)

 

Önceki Yılın Aynı Ayına Göre

 

On Aylık Ortalama

İKTİSADÎ FAALİYET KOLLARI

1999

2000

 

1999

2000

İMALAT SANAYİİ

-9,9

14,3

 

-7,0

6,0

Gıda ürünleri ve içecek

-10,3

10,9

 

-5,2

8,3

Tütün ürünleri

11,8

-1,3

 

-0,3

5,8

Tekstil ürünleri

-3,2

11,3

 

-9,0

9,2

Giyim eşyası

8,0

14,8

 

-6,6

14,3

Derinin işlenmesi, bavul, çanta vb.

-20,6

10,7

 

-8,7

-0,3

Ağaç ve mantar ürünleri (mobilya hariç)

-17,4

18,8

 

-0,9

5,7

Kağıt ve kağıt ürünleri

0,9

11,6

 

-1,5

12,1

Basım ve yayım

-16,2

25,7

 

-6,4

13,2

Kok köm., rafine edilmemiş petrol ürünleri

-22,2

23,4

 

-0,7

-15,1

Kimyasal madde ürünleri

-3,9

7,6

 

-4,6

0,4

Plastik-kauçuk ürünleri

-14,6

27,2

 

-9,7

11,3

Metalik olmayan diğer mineral madde

-15,6

20,9

 

-8,2

8,0

Ana metal sanayii

-3,9

-2,1

 

-5,8

7,4

Metal eşya sanayii (makine teçhizat hariç)

-8,6

-29,5

 

-2,7

-13,9

B.y.s.makine ve teçhizat

-4,2

15,9

 

-6,7

12,6

Büro, muhasebe bilgi işlem makinesi

-53,2

95,9

 

-49,8

138,4

B.y.s. Elektrikli makine cihazları

18,5

-2,2

 

-5,4

-0,1

Radyo, TV haberleşme cihazları

17,5

7,3

 

13,4

33,1

Tıbbi, hassas ve optik aletleri, saat

-37,3

56

 

-7,3

-6,8

Taşıt araçları ve karoseri

-23,4

80,6

 

-28,5

59,9

Diğer ulaşım araçları

-97,5

444

 

-90,1

141,6

Mobilya imalatı, b.y.s. diğer

-28,5

27

 

4,2

-5,8

MADENCİLİK SEKTÖRÜ

-16,2

7,8

 

-9,2

-4,4

ELEKTRİK, GAZ, SU SEKTÖRÜ

7,3

6,3

 

4,4

8,6

 

 

 

 

 

 

TOPLAM SANAYİ

-8,9

13,2

 

-6,1

5,7

Kaynak:DİE.

 

 

            Özellikle ekim ayında imalat sanayiinde belirgin artışlar yaşanmıştır. Buna bağlı olarak imalat sanayii alt sektörlerinde üretim artışı, gıda ürünleri ve içecek imalatında %10,9; tekstilde %11,3 ; giyim eşyası imalatında %14,8; deri sektöründe %10,7 ; ağaç ürünlerinde %18,8 ; kağıt ürünleri üretiminde %11,6 ; basım ve yayım imalatında %25,7 ; diğer madencilik sektöründe %48,1 olarak gerçekleşmiştir. Bununla birlikte ham petrol ve doğal gaz üretiminde %13,1 ve metal cevheri madenciliğinde %0,2 oranında düşüşler yaşanmıştır.

 

            Yılın ilk on ayındaki toplam sınai üretim artışı ise %5,7 olarak gerçekleşmiştir. Geçen yılın aynı döneminde bu oranda, %6’lık bir gerileme meydana gelmişti.

 

            On aylık dönemde, madencilik sektörü üretiminde %4,4 oranında azalma meydana gelirken, imalat sanayii sektörünün üretiminde %6 ; elektrik, gaz ve su sektörünün üretiminde ise %8,6 oranında artış meydana gelmiştir.

 

            Tüketici kredisi faizlerindeki düşüşe bağlı olarak iç talepte yaşanan canlanmanın etkisiyle, elektrikli ve elektronik ev eşyası üretiminde %30 civarında büyüme yaşanmıştır.

 

 

TABLO 11 : ŞİRKETLERLE İLGİLİ GELİŞMELER (OCAK-EKİM 2000) (Milyon TL)

 

KURULAN

 

SERMAYESİ ARTAN

 

KAPANAN

 

SAYI

SERMAYE

 

SAYI

SERMAYE

 

SAYI

SERMAYE

 

 

 

 

 

 

 

 

 

ANONİM

2.774

1.925.468.953

 

4.255

5.059.319.394

 

250

295.169

KOLLEKTİF

61

760.402

 

38

16.497.415

 

120

9.019

KOMANDİT

4

5.536

 

5

195.469

 

10

10

LİMİTED

21.268

312.046.558

 

5.685

805.225.805

 

978

376.733

KOOPERATİF

941

158.959

 

9

19.248

 

24

423

 

 

 

 

 

 

 

 

 

TOPLAM

25.048

2.238.440.408

 

9.992

5.881.257.331

 

1.382

684.354

Kaynak: DİE.

 

 

            Ocak-Ekim döneminde kurulan şirket sayısı, geçen yılın aynı dönemine göre %13,4 oranında artmıştır. Kapanan şirket sayısı ise %31 oranında bir artış göstermiştir. Söz konusu şirketler ağırlıklı olarak ticaret sektöründe faaliyette bulunmaktadırlar.

 

            Meydana gelen bu gelişmeler ve sanayideki canlanma yanında, yaşanan krizin etkilerinin devam ediyor olması dolayısıyla sanayi sektörü birtakım sorunlarla karşı karşıya kalmıştır. Özellikle yıl sonuna doğru para piyasalarında yaşanan olumsuz gelişmeler dolayısıyla piyasada yaşanan likidite sıkıntısı, sınai kesimi de etkisi altına almıştır. Bu durum, ileriye yönelik planların yapılmasında uzun vadeli hareket imkanını kısıtlayıcı bir mahiyet arz etmiştir.

 

            Ulaştırma alanında ele alınan ve mevcut haliyle sanayi sektörünü de ilgilendiren bir demiryolu projesi söz konusudur. Ulaştırma Bakanlığı’nca gerçekleştirilmesi planlanan bu projeye göre ülke genelindeki tüm organize sanayi bölgeleri demiryolu ağı ile birbirine bağlanacaktır.

 

            Hayata geçirilmesi durumunda sanayi sektörü açısından son derece faydalı olacak bu proje sayesinde, taşıma maliyetlerinde düşüşler sağlanacağı gibi organize sanayi bölgelerinin potansiyellerinin değerlendirilmesinde de önemli bir mesafe kaydedilmiş olacaktır. Bu haliyle güzel bir proje olmakla birlikte, mevcut şartlar altında uygulanabilirliği zor olan bir nitelik arz etmektedir.

 

 

3. YATIRIMLAR

            Ciddi boyutlarda daralmaların yaşandığı 1999 yılında yatırımlar açısından da olumlu gelişmeler meydana gelmemiştir. 2000 yılında da önceki yılın etkileri önemli ölçüde hissedilmiştir. Ayrıca uygulanan istikrar programı çerçevesinde, özellikle “kamu harcamalarının kısılması”na yönelik politika amacı, yatırım açısından gerekli atılımların yapılmasını engelleyici bir nitelik arz etmiştir.

 

            Ekonomide son yıllarda süreklilik kazanan kamu açıklarının yol açtığı borçlanma gereğinden kaynaklanan yüksek faiz oranları, yatırımları olumsuz etkilemiştir. 2000 yılı boyunca, faiz oranları, uygulanan istikrar programı gereği, genel itibariyle çok yüksek seviyelerde olmamakla birlikte, ekonomideki daralma sebebiyle yatırım hacmi, yüksek seviyelerde gerçekleşmemiştir.

 

 

TABLO 12 : SEKTÖRLER İTİBARİYLE KAMU SABİT SERMAYE YATIRIMLARI

 

Toplam İçindeki Payları (3)

 

1995

1996

1997

1998

1999(1)

2000(2)

Tarım

12,0

10,4

11,1

7,8

8,5

8,4

Madencilik

2,1

1,476934

1,577579

1,498598

1,579804

1,548714

İmalat

5,7

4,029683

2,472253

2,803707

3,452181

4,016778

Enerji

12,3

12,78236

12,39646

17,14635

12,49144

15,32381

Ulaştırma

31,7

34,37525

34,76539

34,58681

35,74975

31,40059

Turizm

2,2

1,418445

0,584399

0,462508

0,486427

0,434437

Konut

1,7

1,717313

1,395961

1,486115

2,844999

2,062007

Eğitim

7,7

9,361526

12,41274

10,60614

11,42682

12,48959

Sağlık

4,7

4,389586

5,129516

4,652267

3,623119

4,490198

Diğer Hizmetler

20,0

20,0

18,2

19,0

19,9

19,8

 

 

 

 

 

 

 

Toplam

100,0

100,0

100,0

100,0

100,0

100,0

 

 

 

 

 

 

 

Toplam - Milyar TL.

330.140

772.554

1.776.698

3.192.781

5.247.524

8.536.394

Kaynak: DPT

(1) Gerçekleşme Tahmini

(2) Program

(3) Cari Fiyatlarla

(4) 1994 Fiyatlarıyla

 

 

            1999 yılı tahmini oranları incelendiğinde, en büyük payın %35,7 ile ulaştırma sektörüne ait olduğu ve bunun sırasıyla %19,9 ve %12,5 ile diğer hizmetler ve enerji yatırımlarınca takip edildiği görülmektedir. En düşük pay ise %0,5 ile turizm sektörüne aittir. Söz konusu kombinasyon 2000 yılı program hedeflerinde de benzer şekilde geçerlidir. Ancak burada dikkati çeken nokta eğitime ve sağlığa yeterince pay ayrılmadığıdır. Özellikle sağlık sektörünün %4,5’luk payı, son derece düşüktür.

 

 

TABLO 13 : SEKTÖRLER İTİBARİYLE ÖZEL SABİT SERMAYE YATIRIMLARI

 

Toplam İçindeki Payları (3)

 

1995

1996

1997

1998

1999(1)

2000(2)

Tarım

4,7

4,7

4,3

4,6

3,7

3,7

Madencilik

1,1

1,1

1,1

1,3

1,4

1,2

İmalat

26,3

26,2

22,9

22,4

20,2

20,6

Enerji

1,8

1,8

4

3,2

2,4

2,4

Ulaştırma

17,5

17,4

21,6

19,7

17,2

16

Turizm

2,3

2,3

2,5

3,6

4,8

5

Konut

39,3

39,6

35,8

36,8

41,5

43

Eğitim

1,1

1,1

1,1

0,8

1,5

1,5

Sağlık

1,8

1,8

2,9

3,5

2,9

2,5

Diğer Hizmetler

4

4

3,8

4

4,4

4,2

 

 

 

 

 

 

 

Toplam

100

100

100

100

100

100

 

 

 

 

 

 

 

Toplam - Milyar TL.

1.552.085

2.985.257

5.945.674

9.784.320

13.333.180

20.841.443

Kaynak: DPT

(1) Gerçekleşme Tahmini

(2) Program

(3) Cari Fiyatlarla

(4) 1994 Fiyatlarıyla

 

 

            Özel sabit sermaye yatırımlarının 1999 yılı payları incelendiğinde, kamudaki bileşimin değişime uğradığı görülmektedir. Bu alanda en büyük pay %41,5 ile konut sektöründedir. Bunu sırasıyla imalat ve ulaştırma sektörleri izlemektedir. Payları ise %20,2 ve %17,2’dir. 2000 yılındaki bileşim de benzer şekilde olup en büyük pay %43 ile yine konut sektöründedir. Sırasıyla %20,6 ve %16’lık oranlarla imalat ve ulaştırma sektörleri de konut sektörünü takip etmektedirler.

 

            Toplam sabit sermaye yatırımlarındaki artış, 2000 yılında %14,5 olarak öngörülmüştür. Bunda kamu sektörünün payı %15,7 iken, özel sektörün payı %14 olarak belirlenmiştir.

 

            2001 yılına ait projeksiyonlar,  ekonomide yatırım hacminde yine önemli daralmalar yaşanacağını ortaya koymaktadır. Kamu sabit sermaye yatırımlarının reel olarak %3,1 oranında gerileyeceği, özel sabit sermaye yatırımlarının ise %8,2 oranında artacağı öngörülmektedir. Bu haliyle özel sektörün bir lokomotif olma özelliği taşıyacağı anlaşılmaktadır. Öngörülen toplam sabit sermaye yatırımları artış oranı ise %5’tir.

 

            1997, 1998 ve 1999 yıllarında verilen teşvik belgelerinin sayısı ve toplam tutarı, sırasıyla; 5.144 adet ve 21,5 milyar $ ; 4.291 adet ve 15,4 milyar $ ; 2.967 adet ve 11,2 milyar $ olmuştur. Görüldüğü gibi bir azalış söz konusudur.

 

            Sektörel bazda ise 1995 – 1999 döneminde teşvik belgelerinin toplam yatırım tutarı içinde imalat sanayinin payı %87.6’dan %43,4’e düşerken; enerji, turizm, ulaştırma ve diğer hizmet sektörü yatırımlarının payı artmıştır. İmalat sanayii payındaki bu gerilemede, Gümrük Birliği’ne hazırlık amacıyla tekstil sektörü başta olmak üzere 1995 yılında aşırı seviyede artan yatırım eğilimi etkili olmuştur. Bu dönemde teşvik belgelerinde tevsi ve modernizasyon yatırımlarının payı artarken, komple yeni yatırımlar %70-80 seviyesindeki ağırlığını korumuştur.

 

 

TABLO 14 : YATIRIM TEŞVİK BELGELERİNİN BÖLGELER İTİBARİYLE DAĞILIMI (%)

 

Yıllık

 

Ocak-Ağustos

 

1995

1996

1997

1998

1999

 

1999

2000

 Marmara

40,5

49,2

44

39,6

42

 

39,8

38,3

 İç Anadolu

10,7

11,5

13,6

13,1

15

 

14,9

12

 Ege

12,6

10

14,7

16,4

12

 

11,7

8,6

 Akdeniz

16,0

11,7

12,9

9,4

7,3

 

6,3

6,4

 Karadeniz

2,7

4,3

3,8

7,1

7,4

 

8,6

12,5

 Doğu Anadolu

3,0

2,2

1,9

2,8

2,2

 

2,2

2,7

 Güney Doğu Anadolu

14,1

9,6

7,1

7,5

3,9

 

3,7

4,2

 Çok Bölgeli

0,4

1,5

2,1

4,2

10,2

 

12,8

15,3

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Toplam

100,0

100,0

100,0

100,0

100,0

 

100,0

100,0

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yatırım Tutarı (Milyar TL.)

2.187.011

1.997.992

3.302.618

4.100.777

4.664.362

 

3.287.298

5.262.376

Kaynak: HM.

 

 

            Bölgeler arası dağılımda, Ocak-Ağustos dönemi olmak üzere 1999 ve 2000 yıllarındaki değişmelerde en çok dikkati çeken nokta, en büyük paylar olarak %39,8 ve %38,3 ile Marmara bölgesinin ilk sırada gelişidir. Onu İç Anadolu ve Ege bölgeleri takip etmektedir. En düşük pay ise Doğu Anadolu Bölgesine aittir. 1999 ve 2000 yılları arasında ise belirgin bir değişiklik söz konusu değildir.

 

 

TABLO 15 : YATIRIM TEŞVİK BELGELERİNİN NİTELİKLERİNE GÖRE DAĞILIMI (%)

 

Yıllık

 

Ocak-Ağustos

 

1996

1997

1998

1999

 

1999

2000

Komple Yeni Yatırım

80,0

79,7

76,5

67,4

 

68,8

69,0

Tevsii

14,7

11,8

12,7

16,8

 

14,8

16,5

Tamamlama

0,2

1,0

1,0

3,3

 

2,8

2,4

Yenileme

1,0

2,0

1,4

3,5

 

4,3

3,1

Kalite Düzeltme

0

0,1

0,1

0,2

 

0,3

0,3

Darboğaz Giderme

0,3

0,8

0,6

0,9

 

1,0

0,3

Modernizasyon

1,3

1,7

2,5

4,3

 

4,6

5,3

Entegrasyon

0,1

0,4

0,6

0,8

 

0,8

0,7

Nakil

0

0

0

0

 

0

0

Finansal Kiralama

2,0

2,1

2,5

1,3

 

1,2

1,9

Restorasyon

0

0

0

0

 

0

0

Çevre Koruma

0

0

0

0

 

0

0

Araştırma Geliştirme

0,2

0

0

0

 

0

0

Yap İşlet Devret, Büyük Proje

1,0

0,4

1,9

1,5

 

1,3

0,4

 

 

 

 

 

 

 

 

Toplam

100,0

100,0

100,0

100,0

 

100,0

100,0

 

 

 

 

 

 

 

 

Yatırım Tutarı (Milyar TL.)

1.997.992

3.302.618

4.100.777

4.664.362

 

3.287.298

5.262.376

Kaynak: HM.

 

 

            Tablodan da görüldüğü gibi, 1999 ve 2000 yılları Ocak-Ağustos dönemleri arasında belirgin farklılıklar yoktur. Nitelik açısından en fazla belgenin %68,8 ve %69 oranlarında olmak üzere komple yeni yatırım amaçlı olarak verildiği görülmektedir. Bunu %14,8 ve %16,5 oranlarıyla tevsii yatırımları izlemektedir. En düşük pay %0,3’lik oranlarda olmak üzere kalite düzenleme amaçlı yatırımlara aittir.

 

            Hiç belge verilmeyen alanlar; restorasyon, çevre koruma, ve araştırma-geliştirme olmuştur. Doğrusu, bunun aleyhte bir durum olduğu belirtilmelidir. Çünkü bahsi geçen konular, oldukça hassas ve gelecek açısından önem arz eden yatırım alanlarıdır. Bu amaçla bu alanlarda, teşvik sağlanmasına yönelik gerekli tedbirler alınmalıdır.

 

            Yabancı yatırımlar açısından bakıldığında, söz konusu yatırımların mevcut bazı engeller dolayısıyla yeterli seviyede olmadıkları söylenebilir. Bu engellerden bazıları; Türkiye’nin cazip bir pazar özelliğine sahip olmayışı ve enerji vb. altyapı yatırımları açısından pahalı bir konumda oluşudur.

 

 

TABLO 16 : TÜRKİYE'DE YABANCI SERMAYE YATIRIMLARININ YILLARA GÖRE DAĞILIMI

 

İZİN VERİLEN YABANCI SERMAYE (MİLYON $)

 

YATIRIM BELG. TOP.YAT.TUT. (MİLYAR TL.)

 

FAALİYETTE BULUNAN FİRMALAR (BİRİKİMLİ)

 

FİİLİ GİRİŞ (MİLYON $)

 

 

 

 

 

SAYISI

TOPL. SERM. (MİLYAR TL)

 

 

1995

2,938.32

 

328,447.82

 

3,161

113,013,790

 

1,127

1996

3,836.97

 

1,250,652.13

 

3,582

235,971,182

 

964

1997

1,678.20

 

624,461.10

 

4,068

458,968,459

 

1,032

1998

1,645.76

 

358,552.80

 

4,533

823,560,554

 

976

1999

1,690.07

 

1,599,520.36

 

4,950

1,446,503

 

817

2000 (1)

1,203.44

 

2,467,273.70

 

5,129

2,220,036

 

501 (2)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

TOPLAM

12,992.76

 

6,628,907.91

 

31,632.26

1,635,180,524

 

5,417

Kaynak: HM.

(1) Haziran ayı itibariyle

(2) Mart ayı itibariyle

 

 

            1998’de 1,6 milyar dolarlık yabancı sermaye izni verilirken, fiili giriş yapan kısmı 976 milyon dolar olmuştur. 1999’da bu meblağlar sırasıyla 1,7 milyar dolar ve 817 milyon dolar olmuştur. 2000 yılının ilk üç aylık döneminde ise altı aylık olmak üzere 1,2 milyar dolarlık izne karşılık giriş yapan meblağ 501 milyon dolar olmuştur.

 

            Uygulanan istikrar programı, nispeten başarıyla yürütülüyor olmasına rağmen yılın son aylarında yaşanan likidite krizine kadar beklenen seviyede bir giriş yaşanmamıştır. Söz konusu krizle birlikte tedirginlik artmış ve bir kısım yatırım kararlarından vazgeçilmiştir. Ayrıca, vergi oranlarındaki artışlar da yabancı yatırımcıları caydırıcı bir mahiyet arz etmiştir.

 

            Genel olarak yabancı sermayenin önündeki engeller şöyle sıralanabilir: ekonomik istikrarsızlık, siyasi istikrarsızlık, mevzuat eksikliği, hukuk sisteminde karşılaşılan sorunlar, tanıtım yetersizliği ve en ilginci, insan hakları ve diğer sosyal problemler...

 

            Sayılan tüm engeller, genel geçerliliğini sürekli koruyucu nitelikte olmakla birlikte, belirtilen son engeller ilginçtir. Anlaşılan odur ki, yabancı yatırımcılar insan hakları ve benzeri hukuki, sosyal konularda da hassasiyete sahip olduklarını ve bu alanlarda mevcut olan olumsuzlukların ortadan kaldırılmaması durumunda yatırım yapmak istemediklerini ima etmektedirler. Bu durumda yapılması gereken, arzu edilen ortamın sağlanmasına yönelik tedbirlerin alınmasıdır.

 

 

4. FİYATLAR

            Uzun yıllar boyunca Türkiye ekonomisinin başlıca sorunu olan enflasyon, bu konumunu devam ettirmektedir. Ancak, uygulanan istikrar tedbirleri çerçevesinde, fiyat artışları nispeten kontrol altına alınmıştır.

 

            1999 yılının Aralık ayında IMF ile imzalanan Stand-by Anlaşması çerçevesinde belirlenen hedeflerden biri, fiyat istikrarının sağlanması idi. Tespit edilen hedeflere göre; 2000 yılının TÜFE ve TEFE rakamları %25 ve %20 olacaktı. 2001 yılında bu oranlar sırasıyla; %12 ve %10’ a çekilecek ve programın son yılı olan 2002’de %7 ve %5 olarak gerçekleşecek oranlar ile hedeflenen başarı elde edilmiş olacaktır.

 

            2000 yılında program gereği hareket edilerek bu alanda nispî bir başarı sağlanmıştır ancak, hedeflenen oranlara ulaşmak mümkün olmamıştır. Bu konuda, yıl boyunca meydana gelen bazı olumsuz gelişmeler dolayısıyla, çeşitli sinyaller verilmiştir. Nitekim söz konusu oranlarda yıl boyunca birtakım revizyonlar gerçekleştirilmiştir. Söz konusu revizyonları gerektiren en önemli faktörün, uluslararası piyasalarda ham petrol fiyatlarında meydana gelen artışlar olduğu söylenebilir.

 

TABLO 17 : AYLAR İTİBARİYLE TEFE VE TÜFE'DEKİ GELİŞMELER

 

TEFE

 

TÜFE

 

1998

1999

2000

 

1998

1999

2000

Ocak

6,5

3,6

5,8

 

7,2

4,8

4,9

Şubat

4,6

3,4

4,1

 

4,4

3,2

3,7

Mart

4

4

3,1

 

4,3

4,1

2,9

Nisan

4

5,3

2,4

 

4,7

4,9

2,3

Mayıs

3,3

3,2

1,7

 

3,5

2,9

2,2

Haziran

1,6

1,8

0,3

 

2,4

3,3

0,7

Temmuz

2,5

4

1

 

3,4

3,8

2,2

Ağustos

2,4

3,3

0,9

 

4

4,2

2,2

Eylül

5,3

5,9

2,3

 

6,7

6

3,1

Ekim

4,1

4,7

2,8

 

6,1

6,3

3,1

Kasım

3,4

4,1

2,4

 

4,3

4,2

3,7

Aralık

2,5

6,8

1,9

 

3,3

5,9

2,5

Kaynak:DİE.

 

            2000 yılında aylık enflasyon oranlarında, yılın ilk yarısına kadar istikrarlı bir düşüş var iken, bu tarihten sonra bir artış eğilimi söz konusudur. Yılın ikinci yarısında en fazla artış oranı, TEFE’de %2,8 ile Ekim ayında; TÜFE’de ise %3,7 ile Kasım ayında yaşanmıştır. Aralık ayı oranları ise düşüş trendine uygun bir şekilde gerçekleşmiştir. TEFE %1,9 ; TÜFE ise %2,5 olarak açıklanmıştır.

 

 

TABLO 18 : YILLAR İTİBARİYLE TEFE VE TÜFE'DEKİ GELİŞMELER

 

1995

1996

1997

1998

1999

2000

TÜFE

76,9

84,9

99,1

69,7

66,8

39,0

TEFE

64,9

79,8

91,0

54,3

62,9

32,7

Kaynak :DİE.

(*) 1994=100 bazlı endekse göre

 

 

            2000 yılı için, genel eğilim açısından incelendiğinde, yıllık bazda enflasyonun tedrici olarak düştüğü görülmektedir. Yıl sonu itibariyle TÜFE %39 ; TEFE ise %32,7 olarak gerçekleşmiştir. Bu oranlar son 14 yılın en düşük oranlarıdır. Bununla birlikte hedeflenen oranlar dikkate alındığında, söz konusu oranlardan yüksek oranda sapmalar olduğu görülmektedir. Hedeflenen TEFE’nin %20 ; TÜFE’nin de %25 olduğu göz önüne alındığında sırayla %12,7 ve 14 puanlık sapmalar olduğu ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla istikrar programı çerçevesinde öngörülen enflasyon oranlarına ulaşılamamıştır.

 

 

5. İSTİHDAM

            DİE tarafından yapılan 2000 Yılı Hane Halkı Anketi sonuçlarına göre; dönemler itibariyle işsizlik oranları, ilk çeyrekte %8,3 ; ikinci çeyrekte %6,2 ve üçüncü çeyrekte %5,6 olarak gerçekleşmiştir.

 

            İlk çeyrekte 44 milyon 409 bin olan 15 ve daha üstü yaştaki çalışan nüfusu, ikinci çeyrekte 44 milyon 617 bin’e yükselmiş ve üçüncü çeyrekte de artarak 44 milyon 881 bin’e çıkmıştır. Aktif nüfusun istihdam edilen kısmı ile ilgili rakamlara bakıldığında, ilk çeyrekte 19 milyon 6 bin olan bu nüfusun, ikinci çeyrekte 21 milyon 312 bin’e çıktığı, ve üçüncü çeyrekte de 21 milyon 727 bin’e ulaştığı görülecektir. Oransal açıdan ise sırayla %42,8’den %47,8’e ve %48,4’e yükselme söz konusudur.

 

 

TABLO 19 : İSTİHDAM DURUMU (2000 YILI , BİN KİŞİ)

 

GENEL

 

KENT

 

KIR

 

NİS.-HAZ.

TEM.-EYL.

 

NİS.-HAZ.

TEM.-EYL.

 

NİS.-HAZ.

TEM.-EYL.

KURUMSAL OLMAYAN SİVİL NÜFUS

69.936

64.180

 

38.894

39.198

 

25.042

24.982

15 VE ÜSTÜ YAŞTAKİ NÜFUS

44.617

44.881

 

27.478

27.804

 

17.139

17.077

İŞ GÜCÜ DURUMU

22.727

23.022

 

12.398

12.531

 

10.328

10.490

   İstihdam Edilenler

21.312

21.727

 

11.293

11.529

 

10.019

10.198

      -Eksik isthdam

1.675

1.282

 

1.106

786

 

568

496

   İşsiz

1.415

1.295

 

1.105

1.003

 

309

292

 

 

 

 

 

 

 

 

 

İŞ GÜCÜNE DAHİL OLMAYANLAR

21.891

21.859

 

15.080

25.273

 

6.811

6.586

   Üç Aydan Fazla Sürede İş Aramayanlar

676

487

 

493

371

 

183

116

   İş Aramayıp İşbaşı Yapmaya Hazırlar

423

319

 

281

213

 

142

106

      -İş bulma ümidi olmayanlar

94

135

 

60

88

 

34

47

      -Diğer

329

184

 

221

125

 

108

59

   Mevsim Gereği Çalışmayanlar

274

181

 

74

55

 

200

126

 

 

 

 

 

 

 

 

 

İŞ GÜCÜNE KATILMA ORANI (%)

50,9

51,3

 

45,1

45,1

 

60,3

61,4

İŞSİZLİK ORANI (%)

6,2

5,6

 

8,9

8

 

3

2,8

   Eğitimli Genç Oranı (%)

20,2

20,3

 

21,6

22,9

 

16,6

14,1

 

 

 

 

 

 

 

 

 

EKSİK İSTİHDAMDA OLANLARIN İŞ GÜCÜNE ORANI (%)

7,4

5,6

 

8,9

6,3

 

5,5

4,7

   Eğitimli Genç Oranı (%)

7,5

5,9

 

7,2

4,4

 

8,4

9,9

Kaynak : DİE.

 

 

            Dönemler itibariyle eksik istihdamdakilerin oranı, sırayla %9,1, %7,4 ve %5,6 olarak gerçekleşmiştir. Eksik istihdamın kentsel alandaki oranları, %8,5 , %8,9 ve %6,3 iken kırsal kesimde bu oranlar %9,8 , %5,5 ve %4,7 olmuştur. Eksik istihdam oranları da dahil edildiğinde işsizlik oranları dönemler itibariyle sırayla, %17,4 , %13,6 ve %11,2’dir.

 

            Ankete göre, Türkiye’de toplam 21 milyon 727 bin olan istihdamdaki nüfusun 6,5 milyonunu kendi hesabına çalışanlar ve işverenler, 4 milyon 881 binini de ücretsiz aile işçileri oluşturmaktadır. Ücretli ve yevmiyelilerin sayısı ise 10 milyon 345 bin seviyesindedir.

 

            Sektörel açıdan istihdam yapısı ise şöyledir: en büyük pay %38,1 ile hizmetler sektörüne ait olup bunu sırayla %37,6 ile tarım , %17,7 ile sanayi ve %6,6 ile inşaat sektörleri izlemektedir.

 

            En büyük pay sahibi olan hizmetler sektöründeki bileşim ise , 8 milyon 277 bin kişi ile erkekler lehinedir. Kadın nüfusu ise 1 milyon 417 bin’dir.

 

            Tarım sektöründe istihdam edilenlerin toplamı 8 milyon 163 bin’dir. Bunun da 4 milyon 464 bin’i erkek, 3 milyon 698 bin’i kadın çalışanlardan oluşmaktadır.

 

            Sanayide istihdam edilenlerin sayısı 3 milyon 851 bin, inşaat sektöründe ise 1 milyon 437 bin seviyesinde bulunmaktadır.

 

            2000 yılı, istikrar programının ilk yılı olması dolayısıyla belli seviyede daralmaların yaşandığı bir yıl olmuştur. Bu daralmaların olumsuz etkisi gerek reel kesimde ve gerekse finansal kesimde ciddi bir şekilde hissedilmiştir. İstihdam açısından meydana gelen aleyhte gelişmeler, bunu açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Özellikle programın ikinci yılı, yani 2001 yılında istihdam açısından daha olumsuz gelişmelerle karşılaşma ihtimali uzak görünmemektedir. Bu ihtimalin büyük boyutlarda gerçekleşmemesine yönelik tedbirlerin alınması gerekmektedir.

 

 

6. İNŞAAT VE KONUT

            Sektörel açıdan bakıldığında, inşaat sektörünün ekonomideki önemi son derece fazladır. Çünkü inşaat sektörü diğer sektörlerde de olduğu gibi tek başına varlığını sürdüren bir sektör değildir. Teknik anlamda söylenecek olursa, sahip olduğu ileri-geri bağlantılar, inşaat sektörünü önemli kılmaktadır. Yani bu sektör, üretim açısından baktığımızda aynen otomotiv sektöründe olduğu gibi birçok alanda faaliyette bulunan firmaların bir araya gelerek oluşturduğu bir sektördür. Demir, çimento, tuğla gibi en temel ürünlerden başlayarak pencere-kapı ürünlerine, çatı kaplama ürünlerine, izolasyon malzemelerine ve yapı kimyasal maddelerine kadar birçok mal üretimini de içermektedir.

 

            İnşaat sektörü, sahip olduğu bu potansiyel ve faaliyet sahaları açısından ülkemiz ekonomisine katkısı en fazla olan sektörlerden biridir. Yıllar itibariyle incelendiğinde bu durum görülebilir. Ancak, ekonomik kriz ve deprem felaketi gibi meydana gelen olumsuz olaylar, sektörü zora sokmuş haldedir.

 

            1999 yılı, genel olarak, bütün ekonomide daralmanın meydana geldiği bir yıldır. Durum, inşaat sektörü için de aynıdır.

 

            1994 yılındaki “5 nisan krizi” ile ekonomide başlayan daralma 1998 yılındaki küresel kriz ile devam etmiş ve bu çerçevede ekonomi ve dolayısıyla inşaat sektörü de bu süreçten olumsuz bir şekilde etkilenmiştir.

 

            Özel olarak incelenecek olursa faizlerin ve vergi oranlarının yüksekliği, işçi maliyetlerindeki artışlarla birlikte kamu ve özel sektör yatırımlarının azalması, inşaat sektörünü olumsuz yönde etkilemiştir. Söz konusu olumsuzluklara ilaveten meydana gelen deprem felaketi de sektörü geriletmiştir.

 

 

TABLO 20 : İNŞAAT SEKTÖRÜNÜN GSMH İÇİNDEKİ PAYI (%)

 

GSMH

İNŞAAT

İNŞAAT/GSMH

1990

9,2

-0,2

6,2

1991

0,5

3,1

6,3

1992

6

7

6,4

1993

7

8

6,4

1994

-6

-2

6,7

1995

8

-5

5,9

1996

7

6

5,8

1997

8

5

5,7

1998

4

1

5,5

1999

-6,4

-12,7

5,1

Kaynak:DİE

 

 

            GSMH içinde inşaat sektörünün payı, tablodan da görüldüğü gibi, 1994 yılına kadar artış eğilimi içinde iken bu tarihten itibaren tersi bir eğilim gerçekleşmiştir.

 

            1999 yılında sektörde %12,7 oranında bir düşüş meydana gelmiştir. Bu oranın yüksekliği, yukarıda bahsettiğimiz sebeplerden dolayıdır. Böylece sektörün GSMH içindeki payı da %5,1’e gerilemiştir. 1999 yılında sektöre yapılan harcama, cari fiyatlarla 9,8 katrilyon TL’dir.

 

            Harcamalar yöntemiyle yapılan GSYİH hesabına göre inşaatın itici gücünü kamu harcamaları oluşturmaktadır. Uygulanan istikrar programı gereği, kamu harcamalarındaki kısılma, sektörde daralmalara yol açmıştır. 1999’da kamu harcamaları %10,5; özel sektör harcamaları ise %9,8 azalmıştır. Bu düşüşler, inşaat sektörünün toplam harcamalarında %10 azalmaya sebep olmuştur.

 

            2000 yılı içinde deprem bölgesinde yapılması düşünülen kalıcı konut inşaatlarının, sektörü hareketlendireceği düşünülmekte idi. Ancak, söz konusu faaliyetlere rağmen çok ciddi bir gelişme olmadığı görülmektedir. Bu durum, yukarıda bahsi geçen sebeplerle yakından ilişkilidir.

 

            Konu ruhsat verilen konut inşaatları açısından ele alındığında, ekonomik krizin sebep olduğu olumsuzluklar daha net bir şekilde ortaya çıkmaktadır.

 

TABLO 21 : İNŞAAT RUHSATI VERİLEN KONUTLAR (Ocak – Haziran)

 

DEVLET

ÖZEL

KOOPERATİF

TOPLAM

1999

316

35.868

7.790

43.497

2000

596

17.498

3.247

21.341

Kaynak: DİE.

 

            Ocak-Haziran dönemine ilişkin rakamların verildiği tabloda, toplam ruhsatlar açısından baktığımızda, neredeyse yarı yarıya azalmanın gerçekleştiği görülmektedir.

 

            Devlet konutları ruhsatlarında %53 oranında bir artış olmakla birlikte; özel sektör konut ruhsatlarında %49 oranında azalma olmuştur. Kooperatif inşaatları ruhsatlarında azalma oranı ise %42’dir.

 

            Ruhsatlardaki bu belirgin azalış oranları, sektörün durumunu açıklamaktadır. Söz konusu oranlar Yapı Denetim Kararnamesi çıktıktan sonra daha da artmıştır. Çünkü bürokratik işlemlerdeki artış; ayrıca kaliteyi artırmaya yönelik denetimler, ruhsat alımını daha da zor hale getirmiştir.

 

Yıl boyunca sektörle ilgili gerçekleştirilen düzenlemeler şunlardır:

·         Yapı Denetim Kararnamesi, 10 Temmuz 2000 itibariyle uygulanmaya başlanmıştır. Bu çerçevede, Belediyelerin elindeki denetim yetkisi alınarak özel kuruluşlara verilmiştir. 8 Eylül itibariyle 117 yapı denetim şirketi kurulmuş bulunmaktadır.

·         27 Eylül 2000 itibariyle Zorunlu Deprem Sigortası uygulamasına geçilmiştir. Bu kapsamda, 11 milyon konutun sigortalanması hedeflenmektedir.

·         Bir finansman modeli olan Gayri Menkul Yatırım Ortaklıklarına (GYO) verilen önem artırılmış bulunmaktadır.

 

Yapılması planlanan düzenlemeler ise şunlardır:

·         Gecekondulaşmayı önleyecek şekilde yeniden düzenlenmesi planlanan İmar Kanunu, AB standartlarına uyumlu hale getirilecektir.

·         Kat Mülkiyeti Kanunu ile ilgili yeni düzenlemeler yapılacaktır. Bu çerçevede, site yönetimlerinin de Kanuna dahil edilmesi düşünülmektedir.

·         Şehirleşme ve konuttan sorumlu bakanlık kurulması düşünülmektedir.

 

            Sektörün sağlam bir temele sahip olmasına yönelik yeni birtakım düzenlemelerin yapılması kaçınılmazdır.. Ancak, özellikle deprem sonrasında alınan bazı kararlar sonrası sektörün toplu halde faaliyetlerine kısıtlamalar getirilmiştir. Dolayısıyla şu anki yapısı dikkate alındığında, inşaat sektöründe belirgin bir durgunluğun mevcut olduğu görülmektedir. Düzenlemelerin yapılması gerekli olmakla birlikte, alınan kararların sektörü toplu halde durgunluğa sürüklediği göz önünde bulundurulmalıdır ve sektörün bu durgunluk ortamından belli ölçüde de olsa harekete geçirilmesine yönelik ek tedbirler alınması gerekmektedir.

 

 

7. ULAŞTIRMA VE HABERLEŞME

            Bir ekonomide, ulaştırma alanında kaydedilen ilerlemelerin, söz konusu ekonomi için hayati derecede öneme sahip olduğu bir gerçektir. Çünkü bu alandaki ilerlemeler ekonomik hayatla direkt ilgilidir ve lehte meydana gelen her tür gelişme etkisini kısa sürede göstermektedir.

 

            Türkiye de son yıllarda bu sektörle ilgili ciddi bir faaliyete girişmiştir. Ancak, görülen odur ki mevcut bazı yapısal sorunlar ve yanlış uygulamalar dolayısıyla arzu edilen hedefe ulaşmak mümkün olmamıştır. Nitekim bu durum 8. BYKP’de şu şekilde dile getirilmektedir: “Ulaştırma sektöründe verimliliğin artırılması, mevcut kapasitelerin etkin bir biçimde kullanılması, yeni kapasitelerin doğru tespit edilerek uygun bir şekilde programlanması, altyapıya yönelik yapısal düzenlemelerin gerçekleştirilmesi, alt sektörler arasında gerekli işbirliği ve koordinasyonun sağlanması gibi temel konularda yeterli seviyede gelişme sağlanamamıştır.”

 

TABLO 22 : ULAŞTIRMA SEKTÖRÜ YOLCU TAŞIMALARINDA GELİŞMELER (Milyon yolcu-km)

ALT SEKTÖR

1995

 

1999

 

2000

 

GERÇEKLEŞME

GERÇEKLEŞME

TAHMİN

YURT İÇİ

 

 

 

 

 

Karayolu

155.202

 

189.882

 

201.300

Demiryolu

3.661

 

4.233

 

4.400

Denizyolu (1)

61

 

34

 

50

Havayolu (1)

2.692

 

3.371

 

4.126

TOPLAM

161.616

 

197.520

 

209.876

 

 

 

 

 

 

YURT DIŞI

 

 

 

 

 

Denizyolu (1)

100

 

103

 

110

Havayolu (1)

8.140

 

10.532

 

12.379

TOPLAM

8.240

 

10.635

 

12.489

 

 

 

 

 

 

 

 

(1) Yalnız kamu sektöründe yapılan taşımalardır.

Kaynak:8.BYKP.

 

            Yolcu taşımalarında hem yurt içi hem de yurt dışı açısından artışlar kaydedilmiştir. Alt sektörler itibariyle yurt dışı taşımaları bu artış eğilimine uygundur. Ancak, yurt içi taşımalarında 1995-1999 yılları arasında bir düşüş eğilimi söz konusudur. Bununla birlikte 2000 yılı itibariyle bu alt sektör taşımacılığında da artış trendine girildiği görülmektedir.

 

            Ulaştırma sektöründeki olumsuzlukların temelinde yatan faktörlerden biri, tahsis edilen finansal kaynakların kullanımı ile ilgilidir. Sektörde kullanılan fon kaynaklarının dağılımı, ulaşım türleri arasında dengeli bir şekilde gerçekleştirilememektedir. Bu da maliyet artışına ve kaynak israfına sebep olmaktadır.

 

            Özelliklerde havaalanı yapımlarında birtakım yanlış uygulamalar mevcuttur. Bunlar; başta, yer tespitinde bazı politik çıkarlar çerçevesinde hareket edilmesi olmak üzere, gerekli olmayan yerlerde havaalanı inşası ve rantabl olmadıkları halde buralara kaynak tahsisine devam edilmesidir.

 

TABLO 23 : ULAŞTIRMA SEKTÖRÜ YÜK TAŞIMALARINDA GELİŞMELER (Milyon ton-km)

ALT SEKTÖR

1995

 

1999

 

2000

 

GERÇEKLEŞME

GERÇEKLEŞME

TAHMİN

YURTİÇİ

 

 

 

 

 

Karayolu

112.515

 

155.254

 

162.000

Demiryolu

8.288

 

8.160

 

8.250

Denizyolu (1)

7.500

 

8.200

 

8.400

Havayolu

 

 

 

 

 

   Yolcu Beraberinde (2a)

235

 

275

 

337

   Kargo+Posta+F.Bagaj (2b)

16

 

18

 

19

Boru Hattı

 

 

 

 

 

   Ham Petrol

3.020

 

2.780

 

2.773

   Doğal Gaz (milyon Nm küp) (3)

5.560

 

8.702

 

10.500

TOPLAM

131.558

 

174.669

 

181.760

 

 

 

 

 

 

YURT DIŞI

 

 

 

 

 

Demiryolu

228

 

286

 

350

Denizyolu (1)

484.935

 

485.000

 

510.000

Havayolu

 

 

 

 

 

   Yolcu Beraberinde (2a)

984

 

979

 

1.150

   Kargo+Posta+F.Bagaj (2b)

207

 

306

 

324

Boru Hattı

 

 

 

 

 

   Ham Petrol (Transit)

0

 

26.494

 

22.358

TOPLAM

486.354

 

513.065

 

534.182

(1) Denizyoluyla yapılan taşımaların tümü dahildir.

(2a)Yalnız kamu sektörü taşımalarını içermektedir.

(2b)Yolcu ağırlığı ve bagajı (20 kg/yolcuya kadar) dahil taşınan yüktür. (Toplama dahil değildir.)

Kaynak: 8.BYKP.

 

            Yolcu taşımalarında yıllar itibariyle mevcut olan artış trendi, yük taşımalarında da aynı şekilde gerçekleşmiştir. Tablodan da görüleceği gibi gerek alt sektörler itibariyle ve gerekse genel toplamlar itibariyle yük taşımalarında da düzenli artışlar sağlanmıştır. Bununla birlikte söz konusu eğilime uygunluk arz etmeyen bir durum vardır ki o da demiryolu yük taşımacılığı ile ilgilidir. 1995-99 yılları arasında bir azalma yaşanmıştır. Ancak, 2000 yılı itibariyle bu eğilimin yerini artışa bıraktığı görülmektedir.

 

            Demiryolu alt sektöründe birtakım olumsuzluklar vardır. Bu alanda yeterli altyapı çalışmalarının olmayışının etkisi büyüktür. Nitekim oranlar itibariyle ortaya çıkan sonuçlar bu durumu teyit etmektedir. Mesela, 8. BYKP’de 1995-1999 yılları arasında yük taşımalarının yıllık ortalama %0,4 oranında azalarak toplam taşımalardaki payının %4,7 olarak gerçekleştiği ve demiryolu ile yolcu taşımalarının 1995-1999 yılları arasında yılda ortalama %3,7 arttığı, ancak toplam yurt içi yolcu taşımaları içinde 1995 yılında %2,3 olan payının 1999 yılında %2,1’e gerilediği belirtilmektedir.

 

            Önümüzdeki dönemde, demiryolu ile ilgili bazı projeler mevcuttur. Bunlardan Kars-Tiflis demiryolu projesinin yapımına 2000 yılında başlanmıştır. Ankara-İstanbul arası rehabilitasyon çalışması ve banliyö işletmeciliği ile ilgili projelerine ise 2001 yılında başlanacaktır. Ayrıca, bu kapsamdaki en önemli projelerden biri de organize sanayi bölgeleri arasındaki demiryolu ağıdır. Bu, ekonomi açısından da büyük fayda arz eden bir projedir.

 

            Ulaştırma alt sektörleri ile ilgili olarak 8. BYKP’de belirtilen gelişmeler şu şekildedir. 1995 yılında limanlarda elden geçen toplam yük 119 milyon ton, konteyner 765 bin TEU (20 feet karşılığı birim) olmuş, 1999 yılında bu miktarlar sırasıyla, 155,5 milyon ton ve 1.400.000 TEU’ya ulaşmıştır.

 

            Deniz ticaret filosunun tonajı, 1995 yılı sonunda 300 GRT’nin üzerindeki gemilerde 9.552 bin DWT’den 1997 yılında 12 milyon DWT’ye ulaşmış, 1999 yılı sonunda 10.444 bin DWT’ye gerilemiştir. Filoda son yıllarda Ro-Ro, kimyevi madde, konteyner gemileri gibi özel maksatlı gemilere yönelinmesine rağmen, filonun yenilenmesi ve gençleştirilmesi, uluslararası teknolojik gelişmelere uygun gemilerle donatılması sağlanamamıştır.

 

            Yolcu taşımalarının %96’sı karayolu ile gerçekleştirilmiştir. Yurt içi yük taşımalarında ise, karayolu taşımacılığına artan bir eğilim söz konusudur. Bu oran 1999 yılında %89 olarak gerçekleşmiştir.

 

            1986 ve 1989 yıllarında ihale edilen otoyol ve bağlantı yollarının yapımına devam edilmiş ve 570 km. otoyol ve bağlantı yolunun hizmete açılması ile 2000 yılı itibariyle belirtilen toplam otoyol ağı 1.853 km. olmuştur.

 

            1995 yılı sonu itibariyle DHMİ (Devlet Hava Meydanları İşletmesi) tarafından işletilen havalimanı ve meydanların sayısı 24 iken, 1999 yılı sonunda 20’si uluslararası statüde olmak üzere 38’e ulaşmıştır.

 

            1995 yılında turizm sektöründe yaşanan canlılığa paralel olarak havayolu yolcu sayısı açısından; dış hatlarda 17,4 milyon, toplamda 27,8 milyona ulaşılmıştır. Ancak bu rakam, turizm sektöründe yaşanan olumsuzluklar sebebiyle, 1999 yılı sonunda dış hatlarda 17 milyon, toplamda ise 29,9 milyon olarak gerçekleşmiştir. 2000 yılında bu rakam 32 milyon olarak belirlenmiştir.

 

            2000 yılı içinde havayolu ulaştırması alanındaki en önemli gelişme, kuşkusuz, THY’nin özelleştirilmesidir. Bu kapsamda, blok satış yöntemiyle şirketin imtiyazlı hissesi devlette kalmak şartıyla, %51’inin özelleştirilmesi için gerekli çalışmalar başlatılmıştır. Satışın Nisan 2001’de gerçekleştirilmesi planlanmıştır.

 

            Haberleşme alanında meydana gelen gelişmelerin başlıcası, “Telekomünikasyon Kanunu”nun yürürlüğe girmesi olmuştur. Kanunla, Türk Telekomünikasyon A.Ş. (Türk Telekom), Kamu İktisadî Kuruluşu olmaktan çıkarılmış ve özel hukuk hükümlerine tabi bir hale getirilmiştir. Devlet, Türk Telekom’da sadece bir hissedar konumunda bulunmaktadır.

 

            Hükûmet programında, 2000 yılında sabit telefon kapasitesinde 21,4 milyon hatta ve telefon abone yoğunluğunda %29 seviyesine ulaşılmasının öngörüldüğü belirtilmektedir. Mobil telefonda ise abone sayısında 13 milyona ve yoğunlukta %20’ye ulaşılacağı tahmin edilmektedir.

 

            2000 yılı sonunda TÜBİTAK tarafından yapılan bir anketle, cep telefonu kullanımında yüksek bir artış olduğu ortaya çıkmıştır. 1997 yılında cep telefonu kullanım oranı %10 iken, 2000 yılı itibariyle bu oranın %24 olduğu tespit edilmiştir.

 

            Yine ankete göre, hanelerde bilgisayar kullanımında da artış olmuştur. Hanelerde bilgisayar sahiplik oranı %12,3 olarak tespit edilmiştir. Ortaya çıkan sonuçlara göre evdeki bilgisayarlar %37 oranında internet erişimi için ve %20,4 oranında işyerinde yarım kalan işlerin tamamlanması için kullanılmaktadır.

 

            Ancak, internet erişiminde halen sorunlar mevcuttur. Erişim yavaş olduğundan istenen düzeyde faydalanmak mümkün olmayabilmektedir. Ayrıca, erişim maliyeti de yüksek seviyededir. Bu alanda gerekli alt yapının sağlanması kaçınılmazdır. Özellikle ticarî faaliyetlerin sanal ortamda yapılmaya başlandığı ve bunun giderek yaygınlık kazanacağı bir süreçte, söz konusu zeminin oluşturulması büyük bir önem arz etmektedir.

 

 

8. OTOMOTİV

            Ekonomideki motor sektörlerden biri olan otomotiv sektörü 2000 yılının son aylarına kadar yüksek bir performans göstermiştir. Özellikle 2001 yılı itibariyle vergilerde yapılacağı bildirilen artışlar dolayısıyla otomotiv sektöründe bir talep patlaması yaşanmıştır. Ancak sektördeki bu canlılık, yılın son iki ayında yerini durgunluğa bırakmıştır.

 

            Otomotiv Sanayi Derneği’nden yapılan açıklamaya göre, Ocak-Kasım döneminde 240 bin 696’sı ithal, 194 bin 337’si yerli olmak üzere toplam 435 bin 306 otomobil satılmıştır. İthal otomobil satışları geçen yılın aynı dönemine göre %120 oranında artış gösterirken, yerli otomobilde bu artış %46 oranında gerçekleşmiştir. Toplam satışlar açısından geçen yıla göre büyüme oranı %80 olmuştur.

 

TABLO 24 : OTOMOBİL SATIŞLARINDAKİ GELİŞMELER (OCAK-KASIM) (ADET)

 

1995

1996

1997

1998

1999

2000

OTOMOBİL

 

 

 

 

 

 

Yerli

170.929

156.879

187.455

180.214

132.658

194.337

İthal

17.643

47.012

107.323

99.197

109.275

240.696

TOPLAM

188.572

203.891

294.778

279.411

241.933

435.033

İthal Oto Payı (%)

9

23

36

36

45

55

 

 

 

 

 

 

 

TİCARÎ ARAÇ

 

 

 

 

 

 

Yerli

19.067

24.649

38.090

52.393

43.186

71.462

İthal

13.578

30.153

65.698

58.680

36.964

73.831

TOPLAM

32.645

54.802

103.788

111.073

80.150

145.293

İthal Araç Payı (%)

42

55

63

53

46

51

Kaynak: Otomotiv Sanayii Derneği (OSD)

 

            Gerek otomobil ve gerekse ticarî araç sayısında, satışlar açısından, istikrarlı artışlar söz konusu olmuştur. 1995 yılında 188.572 adet olan satılan otomobil sayısı, 2000 yılı itibariyle 435.033’e çıkmıştır. Aynı şekilde toplam ticarî araç sayısı 1995 yılında 32.645 adet iken bu sayı 2000 yılında 145.293’e çıkmıştır.

 

            İthalatın Pazar payı da geçen yılın aynı dönemine göre %10 oranındaki artışla %55’e çıkmıştır. Doğu Bloku ülkelerinden yapılan ithalatta %139, AB ülkelerinden yapılan ithalatta %132 oranında artış kaydedilmiştir. Uzakdoğu ülkelerinden yapılan ithalatta ise %5’lik bir artış söz konusu olmuştur.

 

TABLO 25 : OTOMOTİV SANAYİİ ÜRETİMİ (ADET)

 

 

OCAK - KASIM

 

 

 

1999

2000

DEĞİŞİM (%)

OTOMOBİL

 

197.788

283.362

43

 

 

 

 

 

TİCARİ ARAÇLAR

 

67.686

124.735

84

   Çekici

 

261

218

-16

   Büyük Kamyon

 

4.382

15.830

261

   Küçük Kamyon

 

6.948

10.705

54

   Kamyonet

 

33.649

63.536

89

   Otobüs

 

1.982

3.907

97

   Minibüs

 

11.376

19.598

72

   Midibüs

 

9.088

10.941

20

Taşıt araçları Toplamı

 

265.474

406.097

54

 

 

 

 

 

TRAKTÖR

 

26.106

36.039

38

 

 

 

 

 

TOPLAM

 

291.580

444.136

52

Kaynak: Otomotiv Sanayii Derneği (OSD)

 

            Üretim açısından, Ocak-Kasım itibariyle 1999 ve 2000 yılları arasında yapılan kıyaslama sonrası, artışlar olduğu görülmektedir. Hem otomobilde hem de ticarî araçlarda üretim artışı gerçekleşmiştir. Ancak, otomobildeki üretim artışı oransal olarak ticarî araçlara göre düşüktür. Bu oranlar sırasıyla %43 ve %84’tür. Ticarî araçlardaki en yüksek artış payı ise %261 ile büyük kamyon üretimine aittir.

 

            İlk on bir aydaki otomobil üretimi de %43 oranında artarak geçen yılın aynı dönemindeki 197 bin 788 adetten 283 bin 362’ye çıkmıştır. Toplam ticarî araç üretimi de %84 artarak 124 bin 735 adete çıkmıştır. Otomotiv sektörünün toplam üretimi %52 artarak 444 bin 136 adete ulaşmıştır.

 

            Satışlarda ve üretimde yaşanan bu artışa rağmen aynı dönemdeki otomobil ihracatı %9 azalmış ve 611,7 milyon dolardan 554,5 milyon dolara inmiştir. Sektörün toplam ihracatı ise sadece %6 artmış ve 1 milyar 995 milyon dolardan 2 milyar 124 milyon dolara çıkmıştır.

 

            DİE tarafından yapılan tespite göre, Ocak-Ağustos döneminde trafiğe ilk defa kaydedilen motorlu kara taşıtlarının sayısı 327 bin 469’a ulaşmıştır. Bu dönemde 5 bin 264 aracın kaydı silinmiş olup, trafikteki araç sayısı 322 bin 205 adet artmıştır Türkiye’deki motorlu kara taşıtlarının toplam sayısı, Ağustos itibariyle 6 milyon 948 bin 463’e çıkmıştır.

 

            Otomotiv sektöründe üretim ve satış açısından 2000 yılı sonuna kadar olumlu bir seyir mevcutken, yıl sonuna doğru piyasalarda yaşanan likidite krizi dolayısıyla faizlerde artış yaşanmıştır. Söz konusu faiz artışları ise sektörü olumsuz yönde etkilemiştir. 2001 başı itibariyle uygulanmaya başlanacak olan vergiler dolayısıyla sektörde yıl sonu satışlarında artış beklenmekte iken kriz dolayısıyla talepte daralma meydana gelmiştir.

 

            Yıl sonuna doğru, söz konusu olumsuzluklar dolayısıyla, otomotiv sektöründe üretim azalması gerçekleşmiştir. Bu haliyle durgunluğun 2001 yılında da devam edeceği belirtilmektedir. 2001 itibariyle pazarda %15 ila 25 oranları arasında bir gerileme yaşanacağı tahmin edilmektedir.

 

 

Kaynak: Türkiye Ekonomisi Raporu, Askon, 2001.

 

 

http://www.akademiktisat.net

 

 

 

Sayfa Başı