AKADEM<İ>KTİSAT

 

 

DÖVİZ KURU POLİTİKASI; KAVRAMLAR VE UYGULAMALAR

 

 

 

İÇİNDEKİLER:

 

1. DÖVİZ VE EFEKTİF AYIRIMI

1.1. EFEKTİF

1.2. DÖVİZ

 

2. DÖVİZ PİYASASI

2.1. DÖVİZ TALEBİ

2.2. DÖVİZ ARZI

2.3. PİYASA DENGESİ

 

3. DÜZ KUR VE ÇAPRAZ KUR

 

4. DÖVİZ KURU POLİTİKASI

 

5. KUR SİSTEMLERİ

5.1. SABİT KUR SİSTEMİ

5.2. DALGALI KUR SİSTEMİ

5.2.1. SİSTEMİN LEHİNDEKİ GÖRÜŞLER

5.2.2. SİSTEMİN ALEYHİNDEKİ GÖRÜŞLER

 

6. DÖVİZ POZİSYONU VE POZİSYON YÖNETİMİ

6.1. DÖVİZ POZİSYONU

6.2. POZİSYON YÖNETİMİ

6.3. LİKİDİTE ORANI (L.O.)

6.4. KUR RİSKİ ORANI (K.R.O.)

 

7. KONVERTİBİLİTE

7.1. TANIM

7.2. KONVERTİBİLİTEYE GEÇİŞ ŞARTLARI

 

8. DEVALÜASYON VE ETKİLERİ

8.1. TANIM

8.2. DEVALÜASYONUN ETKİLERİ

 

 

 

            Burada, döviz kuru politikasına ilişkin kavramlara ve uygulamalara yer verilmektedir. Bu çerçevede döviz-efektif ayırımı yapılmakta; döviz piyasası hakkında bilgi verilmekte; düz-çapraz kur ayırımıyla ilgili bilgiler sunulmaktadır. Daha sonra döviz kuru politikası, kur sistemleri ve döviz pozisyonu yönetimi konularında bilgilere yer verilmektedir. Ayrıca konvertibiliteye ve devalüasyona ilişkin bilgiler aktarılmaktadır.

 

 

1. DÖVİZ VE EFEKTİF AYIRIMI

            Bu ayırım, ekonomik analiz açısından pek önemli değildir. Bununla birlikte bankacılık uygulamalarında böyle bir ayırıma gidilmektedir. Bu ayırımı yapmadan önce genel olarak böyle bir tanımlama yapılabilir. Yabancı ülke paralarına veya para yerine geçen her türlü ödeme araçlarına döviz (foreign exchange) denir.

 

 

1.1. EFEKTİF

            Bankacılık uygulamalarında nakit yabancı paralara verilen addır. Aslında, uygulamada toplam döviz işlemleri içinde nakit olarak yapılanların payı oldukça düşüktür. Asıl ağırlığı oluşturan, dışarıda bir bankada yabancı para ile tutulan fonların devrini sağlayan araçlardır.[1]

 

 

1.2. DÖVİZ

            Bankacılık uygulamalarında, nakit yabancı paralara karşılık, para yerine geçen ödeme araçlarına “döviz” denir. Likiditesi çok yüksek olan bu araçlar arasında banka transferleri, döviz poliçeleri, ödeme emirleri, yabancı mevduat sertifikaları, seyahat çekleri vs. yer alır.[2]

 

 

2. DÖVİZ PİYASASI

            Bir ekonomik varlıkla ilgili arz, talep ve fiyat gibi özellikler, piyasa kavramını oluşturur. Dövizin de diğer iktisâdi varlıklar gibi bir piyasası yani, arzı talebi ve fiyatı vardır. Döviz fiyatlarına döviz kuru (foreign exchange rate) dendiğini hemen ilave edelim.

 

            Piyasalar, niteliklerine göre ikiye ayrılabilirler. Birinci tip piyasalar, alıcı ve satıcıların karşılaştıkları, fiyat üzerinde anlaşarak alım ve satımı gerçekleştirdikleri kapalı veya açık yerlerdir. Mesela bazı mal piyasalarının veya menkul kıymet borsalarının bu şekilde belirli yerleri ve çalışma yöntemleri vardır. Oysa ikinci tip piyasalar belirli bir fiziki alanda kurulan, alıcı ve satıcıların yüz yüze ilişkide bulundukları yerler durumunda değildir. Bu piyasalar, birincisinde olduğu gibi biçimsel bir yapıya da sahip bulunmamaktadır.[3] Döviz piyasaları, bu ikinci gruba girerler. Alıcı ve satıcılar arasında doğrudan bir ilişki olmayıp işlemler, kişi veya kurumlar aracılığıyla gerçekleştirilir.

 

            Döviz piyasası, döviz arz edenlerle döviz talep edenlerin karşılaştıkları, ulusal paraların birbirine çevrildiği piyasadır.[4] Döviz piyasasının üç unsuru vardır:

a) Döviz talep edenler

b) Döviz arz edenler

c) Aracı kişi ve kurumlar

 

            Döviz arz ve talep edenlerden ileride bahsedeceğiz. Arz ve talep edenler arasında faaliyette bulunan kişi ve kurumlar ise Ticarî bankalar, Ticarî firmalar ve Komisyoncular(broker)dır. Ticarî bankalar, normal faaliyetleri yanında döviz alım ve satım işlemleriyle de uğraşırlar. Hatta bu işlemler için oluşturdukları ayrı birimleri vardır. Ticarî firmalar ise özellikle döviz alım-satım işlemleriyle uğraşan kurumlardır. Ülkemizdeki “döviz büfeleri” bunlara en iyi örnektir. Komisyoncular alım-satım yapmazlar fakat yapılmasına aracılık ederler. alım-satım yapmak isteyenleri karşılaştırıp işlemlerini gerçekleştirmelerini sağlarlar ve bu faaliyetleri dolayısıyla “komisyon” niteliğinde bir gelir elde ederler.

 

 

2.1. DÖVİZ TALEBİ

            Bir ülkede döviz talebini oluşturan faktörler arasında yabancı mal ve hizmet ithali, yabancı menkul kıymet satın alımı, döviz cinsinden mevduat açtırılması, spekülasyon, arbitraj v.b. yer almaktadır.[5]

 

            Gelir elde etmek amacıyla dövizin kuru düşük iken satın alınıp yükseldiğinde satılması şeklindeki faaliyete spekülasyon denir. Aynı anda kurlar arasındaki farklardan faydalanarak ve yine gelir elde etmek amacıyla yapılan işleme de arbitraj denir. Fakat haberleşmenin çok kolay ve süratli olduğu günümüzde kurlar arasındaki farkın az olması dolayısıyla arbitrajın tercih edilen bir işlem olmadığını söyleyebiliriz.

 

            Döviz talebini oluşturan faktörler içinde çoğu ülkede en önemli yeri tutan işlemler, yabancı mal ve hizmet ithaliyle ilgili olanlardır.[6] Dolayısıyla döviz talebi yabancılara ödemede bulunmak amacıyla talep edilen toplam yabancı para miktarı şeklinde tanımlanabilir.[7]

 

            İthalâtçıların mal ve hizmet ithal etmek için talep ettikleri döviz miktarı ile döviz kurları arasında ters yönlü bir ilişki vardır. Yani döviz kuru yükseldikçe döviz talebi azalır, döviz kuru düştükçe de döviz talebi artar. Bunun nedeni kur değişmelerine bağlı olarak yabancı malların ulusal para fiyatlarındaki değişmelerle ilgilidir. Döviz kurları yükseldikçe ithal malların ülkedeki ulusal para cinsinden fiyatları da yükselir. dolayısıyla yabancı malların talebi azalır. Bu ise döviz talebinin düşmesi demektir.[8] “Fiyat-Talep miktarı arasındaki klasik bir ilişki” şeklinde özetleyebileceğimiz yukarıdaki ilişkiyi grafik üzerinde görelim.

 

 

Grafik 1: Döviz Talep Eğrisi

 

 

Döviz Fiyatı            T

 


             50.000                 C

                       

             40.000                                   B

                                                                                      A

             30.000

                                                                                                            T

             

 

                       

                        0          100          250                           600                           Döviz Miktarı

 

 

 

 

Görüldüğü gibi döviz kuru artarken talep edilen miktarı da azalmaktadır. Yani her ikisi arasında negatif yönlü bir ilişki söz konusudur.

 

 

2.2. DÖVİZ ARZI

            Herhangi bir biçimde elde edilen ve ulusal paraya dönüştürülmek üzere döviz piyasasına arz edilen yabancı paralar, döviz arzını oluşturur.[9] Normal şartlar altında döviz kuru ile döviz arzı arasında pozitif bir ilişki beklenebilir. Dış ticaret açısından düşündüğümüzde döviz kuru yükseldikçe ihracat gelirleri artacak, döviz kuru düştükçe de döviz gelirleri azalacaktır.

 

            Döviz kurundaki bir yükselme, ihraç malının yabancı para cinsinden fiyatının düşmesi demektir. Bu da söz konusu malın yabancı talebinin artmasına ve dolayısıyla da ihracatçı ülkenin döviz arzının genişlemesine neden olur.

 

Döviz kurundaki bir düşme karşısında bu etkilerin tersi ortaya çıkar.[10]

 

 

Grafik 2: Döviz Arz Eğrisi

 

 

Döviz Fiyatı                                                                A

 


                                                                       F

             50.000

                       

                                                            E

             40.000

                       

                                     D

             30.000

                            A     

                        0          100                    300      450                   Döviz miktarı

 

 

 

Fiyat arttıkça arz edilen miktarın arttığı grafikte de görülmektedir.

 

 

2.3. PİYASA DENGESİ

            Döviz piyasası üzerinde devlet müdahalesi gibi hiçbir yapay engelin bulunmaması durumunda denge, döviz arz ve talebinin birbirine eşitlenmesiyle gerçekleşir. Arz ve talep eşitliğini sağlayan döviz kuruna denge kuru, bunun gerçekleştiği miktara da denge döviz hacmi adı verilir.[11]

 

 

Grafik 3: Piyasa Dengesi

 

 

Döviz Fiyatı       T                                                      A

 

           

                  Ro                                    E

 

 

 

 

                              A                                                              T

           

                        0                                    Q                             Döviz miktarı

 

 

            Serbest piyasa şartları altında döviz piyasası dengesi, negatif eğimli talep eğrisi ile pozitif eğimli arz eğrisinin kesiştiği E noktasına rastlayan ORo döviz kuru düzeyinde sağlanmaktadır. Denge döviz miktarı ise 0Q’ye eşittir.

 

 

3. DÜZ KUR VE ÇAPRAZ KUR

            Döviz kuru, genelde yabancı para birimi esas alınarak ifade edilir. Buna göre döviz kuru, bir birim yabancı paranın değiştirilebildiği ulusal para miktarı şeklinde tanımlanır. 1 DM =60.000 TL gibi. Bu yönteme direkt kotasyon adı verilir. Ancak bunun tersine, döviz kuru bir birim ulusal para ile değiştirilebilen yabancı para miktarı şeklinde de tanımlanabilir. Ulusal para biriminin esas alındığı bu yönteme indirekt kotasyon denmektedir. Mesela : 1 TL = 1/60.000 DM gibi.[12]

 

            Döviz kurunun artması, bir birim yabancı paraya karşılık daha fazla ulusal para verilmesi yani ulusal paranın değerinin düşmesi demektir. Tersi bir durumda ise ulusal paranın değerinin artması söz konusudur.

 

            İki ulusal paranın direk olarak birbirleri cinsinden ifade ettikleri kur, düz kurdur. (direct exchange rate)[13] Mesela: 1 DM=60.000 TL, düz bir kurdur. buna göre bir Mark alabilmek için 60.000 TL vermek lazımdır.

 

            Düz kurun tersi ise çapraz kurdur. Mesela:TL ile önce Sterlin; Sterin ile Dolar; Dolar ile de Mark satın alınırsa bu işlemler sonunda TL ile DM arasında çapraz kur oluşur. 150.000 TL ile 1 Sterlin; 1 Sterlin ile 2 Dolar; 2 Dolar ile 3 Mark alınabildiğini farz edelim. Düz kur kullanıldığı takdirde 3 Mark için 180.000 TL vermek gerekirken, bu durumda 150.000 TL ile söz konusu satın alma sırası izlenerek aynı miktarda Mark alınabilmektedir. Böylelikle düz kurdan 60.000 TL olan 1 DM, çapraz kurdan 50.000 TL olmaktadır.

 

 

4. DÖVİZ KURU POLİTİKASI

            Bir ulusal ekonomide, dış ekonomik ilişkiler yönünden bakıldığında, bir yandan mal ve hizmet çıkışının (ihracat), diğer yandan mal ve hizmet girişinin (ithalât) mevcut olduğu görülür. Mal ve hizmet giriş ve çıkışı yani ithali ve ihracı, ilişkinin “reçel yönünü” ifade ederken; söz konusu faaliyetler için yapılan ödemeler ise ilişkinin “parasal boyutu”nu ifade eder. Dolayısıyla mal ve hizmet akımlarının gerek ulusal gerekse uluslararası alanda parasal bir çerçevede oluştuğu sonucuna varılır.

 

            Bir ülkenin uluslararası ekonomik işlemlerini aralıksız biçimde sürdürebilmesi, ancak ödemeler bilançosunun devamlı olarak denge hâlinde bulunmasıyla mümkündür. Başka bir deyişle bir ekonominin dış denge hâlinde bulunması, ödemeler bilançosunun açık vermemesi demektir. Bilindiği gibi en genel tanımıyla bir ülkenin ödemeler bilançosu, belirli bir süre içinde (genellikle bir yıl) o ülkenin bireyleri ve kurumları ile yabancı ülke birey ve kurumları arasında yapılan tüm ekonomik işlemlerin sistematik bir şekilde tutulan kaydı olarak tanımlanabilir.[14]

 

            Uluslararası ekonomik işlemler ödemeler bilançosuna “çift kayıtlı muhasebe sistemi”ne göre kaydedilir. bu sisteme göre aynı işlem, bir hesabın alacaklı, başka bir hesabın da borçlu kısmına kaydedileceğinden, ödemeler bilançosunun alacaklı yanının toplamı daima borçlu yanının toplamına eşit çıkmak zorundadır. dolayısıyla ödemeler bilançosu, muhasebe kayıtları anlamında her zaman denktir. Bu nedenle ödemeler bilançosundaki ekonomik anlamda mevcut bir dış açık veya fazlayı bulabilmek için tüm ödemeler bilançosu kayıtlarını “otonom” ve “denkleştirici” işlemler diye iki gruba ayırmamız lazımdır. Otonom işlemler ithalât, ihracat, dolaysız yabancı sermaye yatırımları gibi piyasanın normal işleyişiyle kendiliğinden oluşan işlemlerdir. Buna göre ödemeler bilançosunun dengede olması, açık veya fazla vermesi böyle tanımlanır: Eğer bir ülkenin otonom dış âlem gelir ve giderleri birbirine eşitse, ödemeler bilançosu dengede; eşit değilse, ödemeler bilançosunda açık veya fazla vardır. Denkleştirici işlemler ise ödemeler bilançosundaki açığı veya fazlayı karşılamak, yani dengeyi sağlamak üzere yapılan işlemlerdir. Başka bir deyişle bunların ortaya çıkış nedenleri otonom kalemler arasındaki dengesizliktir. Bunlara örnek olarak resmî döviz işlemleri, kısa süreli borçlanma ile ithalâtın finanse edilmesi v.s. gösterilebilir.[15]

 

            Yüksek ekonomik gelişmeye sahip olan ülkeler ile petrol zengini ülkelerin dış ödemeleri fazlalıkla kapanmakta ve bunların paraları uluslararası piyasalarda ödeme aracı olarak aranmakta bu da söz konusu ülkelerin paralarının değerini yükseltmektedir. Ekonomik yönden gelişmemiş veya gelişmekte olan ülkelerde ise tersi bir durumdan bahsedebiliriz. Bu ülkeler, dış ödemeler yönünden açık verdikleri gibi paraları da uluslararası piyasalarda ödeme aracı olarak aranmaz ve bu durum, paralarının değerini düşürür.

 

            Ödemeler dengesinin lehte ve aleyhte bozulmasının, o ülke parasının dış değerinin yükselmesine veya düşmesine sebep olduğu anlaşılmaktadır. Neticede, ödemeler bilançosunun dengesinde ortaya çıkan bir sapma karşısında alınacak ve uygulanacak tedbirlerin, o ekonomide uygulanan döviz kuru sistemi ile ilişkisi açıktır.[16]

 

            Dışa açık bir piyasa ekonomisinde döviz kuru, millî gelirin yıl içinde üretilmesinden ve onun belirli bir kısmının başka ülkelerle mübadele edilmesinden, yani ekonominin normal işleyişinden doğan döviz arz ve talebini dengeye getiren ve ekonominin dış ticaret konusu olabilen mal ve hizmetlerinde iç fiyat seviyesi ile dış alem fiyat seviyesi arasındaki bağlantısı, ya da muâdeleti kuran bir mekanizmadır. Kısaca döviz kuru dışa satılan mal ve hizmetlerin fiyatını belirleyen temel unsurdur. Bu, bir piyasa ekonomisi için fiyat sistemi ve mekanizması kadar önemlidir. Dış ekonomik ilişkilerde onunla aynı görevleri görür.[17] Dolayısıyla döviz fiyatlarının belirleniş biçimi ve ekonominin dış dengesinin sağlanmasında döviz kurlarından faydalanma yol ve yöntemleri, Döviz Kuru Politikası olarak adlandırılmaktadır.[18]

 

 

5. KUR SİSTEMLERİ

            Döviz kuru sistemleri, Sabit Kur Sistemi ve Dalgalı Kur Sistemi olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Bunları sırasıyla inceleyeceğiz.

 

 

5.1. SABİT KUR SİSTEMİ

            Bretton Woods sistemi veya Ayarlanabilir Sabit Kur politika Sistemi de denilen bu sistemi açıklamadan evvel Bretton Woods Konferansı ve ilkelerinden bahsetmeyi gerekli görüyorum.

 

            Bretton Woods Konferansı, Temmuz 1944’te ABD’nin New Hampshire Eyaletinin Bretton Woods kasabasında uluslararası parasal sorunların çözümü amacıyla IMF üyesi 44 ülkenin katılımıyla gerçekleştirilmiş olan Uluslararası bir konferanstır. Bretton Woods Sistemi, İngiltere ile Amerika arasında bir uzlaşmanın sonucunda şekillenmiştir. Konferansa, birisi Keynes tarafından hazırlanan İngiliz Planı; diğeri de White tarafından hazırlanan Amerikan Planı olmak üzere iki tasarı sunulmuştur. Sonuçta White planının yakın benzeri bir sistem kabul edilmiştir.[19]

 

            Konferans sonrası yapılan anlaşmayla kurulan Uluslararası para sisteminin ilkeleri ana çizgileriyle şunlardır:[20]

1.      IMF’nin bütün üyeleri, paralarının değerini ABD Doları cinsinden tanımlayacaktır. ABD Para otoritesi ise bu ülkelerin arz edeceği Dolarları “1 Ons Altın (31 gr)=35 ABD $” fiyatı üzerinden altına çevirecektir.

2.      Ulusal paraların resmî Dolar karşılıkları, ya da Dolar paritesi, artı ve eksi olmak üzere %1’lik bir marj içinde dalgalanabilir. Bu marjların dışına çıkılması durumunda ilgili ülkenin para otoritesi kambiyo piyasasına müdahale ederek belirtilen marj içinde kalınmasını sağlayacaktır. Piyasaya müdahalede ABD Doları kullanılacaktır.

3.      Dış ödeme güçlüğü ile karşılaşan ülkeler, devalüasyona en son çare olarak başvuracaklardır. Devalüasyon yönteminin kullanılması öncesi dış ödeme güçlüğü; ülkenin döviz rezervleri, IMF’den sağlanacak krediler ile yurt içi iktisat politikalarının harcamaları kısıcı yönde kullanılmasıyla ortadan kaldırılmaya çalışılacaktır. Bütün bunlara rağmen ödeme güçlüğü giderilememişse, %10’u aşmamak şartıyla (Oranın üzeri için IMF’den onay almak gerekir.) devalüasyona başvurulabilir.

4.      Dış ödeme güçlüğü sorunu hâriç olmak üzere, bütün ülkeler ithalâtı sınırlandırıcı, ihracatı özendirici her türlü önlemi kaldıracaklar, ikili anlaşmalar yerine çok taraflı ticarete geçecekler ve zaman içinde dış ticaretin serbestleştirilmesine katkıda bulunacaklardır.

 

            Bretton Woods Sistemi ile ilgili olarak verdiğimiz bilgilerden sonra sabit kur sistemine geçebiliriz. Sabit kur sistemi, ülke parasının yabancı ülke paraları karşısında değerinin hükûmetçe belirlendiği ve döviz kuru piyasasındaki arz ve talep şartlarından bağımsız olarak, olabildiğince sabit tutulmaya çalışıldığı bir kur sistemidir. Sistem Altın para sistemi ve Kontrollü kambiyo sistemi olmak üzere sınıflandırılmaktadır.

 

            Altın para sistemi, dünyada altın para standardının uygulandığı dönemde geçerli olmuş olan ve her ülkenin parasını sabit bir fiyattan altına bağladığı bir sabit kur sistemidir. Altın standardında döviz kurları, altın paritesi etrafındaki dar sınırlar içinde değişebilmektedir.[21] Kontrollü kambiyo sisteminde ise döviz fiyatları hükûmet yetkilileri tarafından belirlenerek,tüm döviz gelir ve giderleri devletin denetimi altına girer.

 

            Sabit Kur politika sistemi’nde her ülke, parasal değerini ABD Doları cinsinden tanımlar. Bu kurlara parite adı verilir. Döviz piyasasında ulusal paraların değerinin parite etrafında %1 oranında dalgalanmasına izin verilmektedir. Buna göre bir paranın piyasada alabileceği en yüksek değere “Üst Destekleme Noktası” en düşük değere de “Alt Destekleme Noktası” denir. Bu iki sınırı arasında döviz kurları piyasadaki arz ve talep şartlarına bağlı olarak herhangi bir değer alabilmektedir.

 

            Bu sistemde döviz kurlarının sabit tutulması, Merkez Bankası'nın piyasa işlemleri ile gerçekleştirilmektedir. Merkez Bankası bu görevi yerine getirebilmek için her şeyden önce kasasında yeteri kadar döviz rezervine sahip bulunmalıdır. Tabii, Merkez Bankası'nın kurları sabit tutmak amacıyla piyasaya müdahalelerde bulunması, serbest döviz piyasasına sahip ülkelere özgü bir özelliktir. Yasal bir serbest döviz piyasası bulunmayan ülkelerde resmî döviz kurları, hükûmet kararlarıyla mevcut düzeyde sürdürülmeye çalışılır. Yani resmî kurun dışındaki bir fiyattan işlem yapılması söz konusu değildir.[22]

 

 

5.2. DALGALI KUR SİSTEMİ

            Serbest döviz kuru sistemi, Yüzen kur politika sistemi, Esnek kur politika sistemi de denen bu sistemde Ulusal paranın değeri, serbest piyasada döviz arz ve talebine göre belirlenir. Döviz kuru günlük olarak herhangi bir kamu müdahalesi olmadan belirlenir. Döviz piyasasında denge ve ödemeler bilançosu düzeltmeleri, döviz kurundaki değişmelerle gerçekleştirilir. Ekonomideki düzey veri iken, döviz kurunun yükseltilmesi, ulusal paranın yabancı paralar cinsinden değer kaybı anlamına geleceğinden, ithal mallarının ülke içi fiyatları yükselir; ihracat teşvik edilmiş olur. Döviz kurunun düşmesinde ise bunun tersi olur. İthal mallarının ülke içi fiyatları düşer; ihracat caydırılmış olur.

 

            Dalgalı döviz kuru sisteminin iki ana alt biçimi vardır. Bunlardan birincisi, hiç kamu müdahalesinin söz konusu olmadığı ve yukarıda bahsettiğimiz biçimdir. Buna “Serbest Dalgalanma” ismi verilir. İkincisi ise “Gözetimli Dalgalanma”dır. Bu ikinci biçimde “gözetimin” amacına göre uygulamaya iki farklı isim verilir: Buna göre, gözetim kısa süreli yapılıyorsa “Temiz Dalgalanma”; Ülkenin uluslararası ticaretteki konumunu iyileştirmek amacıyla yapılıyorsa “Kirli Dalgalanma” söz konusudur.[23]

 

 

5.2.1. SİSTEMİN LEHİNDEKİ GÖRÜŞLER

            Bu sistemi savunanlar, sistemin üstünlüklerini, temelde serbest piyasa mekanizmasının yararları ile açıklamaktadırlar. Yani sistemin en düşük maliyetle en etkin kaynak dağılımını sağlayacağı üzerinde dururlar. Sistemin bir nevi özellikleri niteliğinde olan lehindeki görüşler bunlardır:[24]

1.      Döviz piyasasına müdahalenin olmadığı sistemlerde döviz kurları, arz ve talep dengesini sağlayacak seviyede oluşacak; dolayısıyla ulusal para gerçek değerini bulacaktır.

2.      Bu sistemde dış açık ve fazlalar, döviz kurlarındaki serbest değişmelerle giderilir ve dış denge kendiliğinden sağlanır.

3.      Bu sistemin sabit kur sistemine göre önemli bir üstünlüğü de hükûmetleri, iç ekonomik dengeyi sağlayacak politikalar izlerken dış dengeyi bozma endişesinden kurtarıp serbest davranma imkânına kavuşturmasıdır.

4.      Bu sistemin dış rezervlere olan ihtiyacı en düşük seviyelere indirmesi ve böylece ülkeleri, kıt kaynaklarını dış rezervlere bağlama gibi bir külfetten kurtarması önemli özelliklerinden biridir.

5.      Sabit kur sistemi, ulusal ekonomiyi dışarıdan kaynaklanan enflasyon ve depresyon gibi ekonomik istikrarsızlıkların etkilerine karşı korumasız bırakırken; dalgalı kur sistemi yabancı enflasyon ve konjonktür dalgalanması gibi olaylara karşı daha yüksek bir koruyucu etki sağlar.

6.      Bu sistem, basit ve uygulanması kolay bir sistemdir. Kur belirlenmesi için bürokratik kararlara gerek olmaması ve piyasada bir serbestiyetin olması bunu temin eden faktörlerdir.

7.      Döviz kurlarının arz ve talep güçlerine tepkide bulunacak şekilde piyasaya bırakılması kurların bu piyasadaki gelişmelere göre sık sık ve ufak oranlarla değişme göstermesine imkân tanır.

8.      Dalgalı kur sistemi döviz kurlarının uzun dönem denge seviyesine yönelmesine fırsat vermekle dünya ekonomisinde aynı zamanda karşılaştırmalı üstünlük yapısına uygun bir uluslararası uzmanlaşma modelinin oluşmasına katkıda bulunur.

 

 

5.2.2. SİSTEMİN ALEYHİNDEKİ GÖRÜŞLER

            Dalgalı kur sistemi akademik iktisatçılara çekici gözükürken özellikle uygulayıcılar arasında büyük bir destek bulmamıştır. Böyle bir sisteme yöneltilen başlıca eleştirileri özetleyelim:[25]

1.      Teorik analizlerde döviz arz ve talebinin, kurlardaki bir değişmeye hızla tepkide bulunacağı kabul edilebilir. O nedenle de dalgalı kur sistemlerinde kurlardaki değişmenin istikrarlı olacağı belirtilir. Bu düşünceye karşılık esneklik karamsarları, talep esnekliklerinin düşük olduğuna inanırlar. O bakımdan önceki düşüncenin tam tersine bu sistemdeki kurların istikrarsız olacağını ileri sürerler.

2.      Dalgalı kur sistemi, kurların ilerideki değişmesi konusunda doğurduğu belirsizlik ve istikrarsızlık dolayısıyla uluslararası ekonomik işlemlerdeki rizikoyu artırır.

3.      Bu sisteme karşı olanlar, sistemin istikrar bozucu spekülasyona yol açarak, kur dalgalanmalarını şiddetlendireceğini belirtirler.

4.      Sistemin iç maliyetler üzerinde “Tek yönlü” etkiler doğurarak yurt içi enflasyonu körükleyeceği belirtilir.

5.      Sabit kur sistemini savunan kimi yazarlar, esnek kur sisteminin para politikası üzerindeki denetimi kaldırarak ödemeler bilançosu “disiplini”ni bozduğunu iddia ederler. Bu yazarlar, dalgalı kur sisteminin, hükûmetlere bağımsız para ve maliye politikası izleme kolaylığı sağlayarak ulusal ekonomide enflasyonist baskıların artmasına yol açacağına işaret ederler.

 

 

6. DÖVİZ POZİSYONU VE POZİSYON YÖNETİMİ

            Döviz piyasasının iki yönü vardır. Birisi görünen yönüdür ve aracı kurumların müşterileriyle olan ilişkilerini kapsar. Söz konusu iki taraf arasında bir arz - talep ilişkisi doğar. Bu piyasaya perakende döviz piyasası (retail market) da denir. Döviz piyasasının ikinci yönü, döviz ticareti yapan bankalar arasındaki ilişkileri kapsar. Bankalar müşterileriyle yaptıkları döviz işlemleri sonucunda döviz pozisyonlarında ortaya çıkan açık veya fazlayı birbirlerinden karşılayarak denkleştirirler. Bu tür işlemlerin gerçekleştiği piyasaya da İnterbank döviz piyasası veya Toptan döviz piyasası (wholesale market) adı verilmektedir.[26]

 

            Döviz piyasasının görünmeyen yüzünü oluşturan bu işlemleri ayrıntılı olarak incelemeye çalışacağız.

 

 

6.1. DÖVİZ POZİSYONU

            Döviz piyasasının önemli kuruluşlarından olan bankalar kurlarda meydana gelen beklenmeyen değişmelerden dolayı bir risk ile karşı karşıya kalırlar. Mesela: Kurlarda düşme şeklinde meydana gelen bir değişme, bankaların mevcut döviz rezervleri değerinin düşmesine; dolayısıyla kayba uğramalarına sebep olur. Tersi bir durumda da bankaların döviz borçlarının ulusal para cinsinden değerinin yükselerek kayba uğramaları söz konusudur.

 

            Eğer çalışma gününün sonunda belli bir yabancı para, diyelim ki dolar üzerinden, bankanın Müşterilerinden satın aldığı miktar onlara yaptığı satışa eşitse böyle bir durumda bankanın söz konusu parayla ilgili döviz pozisyonunda bir değişme olmaz. dolayısıyla bir döviz riski ile de karşılaşılmaz. Oysa eğer satın alınan döviz miktarı satış miktarından fazla ise o takdirde döviz rezervlerinde bir artışla karşılaşılır. Bu duruma bankanın ilgili döviz üzerinde “uzun pozisyon” veya “fazla pozisyon” alması denir. Veya tersi de olabilir. Yani banka aynı para üzerinden satın aldığından daha fazla döviz satışında bulunmuştur. Bu duruma da “kısa pozisyon” veya “eksik pozisyon” denir.

 

 

6.2. POZİSYON YÖNETİMİ

            Gerek fazla gerekse eksik pozisyon durumlarında banka bir döviz kuru riski ile karşı karşıyadır. Çünkü birinci durumda bir döviz rezervi fazlasına sahiptir. Eğer bu fazlalığı elinden çıkarmazsa, o paranın kurundaki düşüşten dolayı bir zarara uğrayacaktır. İkinci durumda ise yine bir risk söz konusudur. Çünkü elinde gereğinden az döviz, ya da aynı şey olan gereğinden fazla ulusal para bulunmaktadır. dolayısıyla eğer ulusal para döviz karşısında değer kaybedecek olursa (kurun yükselmesi), banka yine bir zarara uğrayacaktır.[27]

 

            Bankalar bu riski ortadan kaldırmak için eksik veya fazlalarını denkleştirmeye çalışırlar. Mesela bir bankanın Dolar üzerinden eksik pozisyon verdiğini farz edelim. Denkliği sağlamak için bankanın iki tercihi vardır:[28]

1.      Doğrudan doğruya öteki bankalara telefon ederek Dolar satmak isteyen birisini bulmak,

2.      Bir komisyoncuya (broker) başvurmak ve onun aracılık hizmetlerinden faydalanmak.

 

            Eğer banka birinci yolu seçerse, piyasada faaliyet gösteren çok sayıda bankadan bazılarını arar ve karşı tarafın fiyat teklifini uygun bulursa onunla doğrudan anlaşma yapar. İkinci tercihte ise işlem yapacağı bankayı kendisi arayıp bulmak yerine, bu işi bir brokere havale eder. Broker, yapacağı temaslarla tarafları buluşturur ve pozisyonlarını denkleştirmelerini sağlar. Bu faaliyetinin karşılığında da bir komisyon alır.[29]

 

            Bankaların ve özel finans kurumlarının döviz pozisyonu yönetimi sırasında uymak zorunda oldukları oranlar Likidite oranı ve Kur riski oranıdır. Aşağıda bunları incelemeye çalışacağız.

 

 

6.3. LİKİDİTE ORANI (L.O.)

            Genel anlamıyla bir işletmenin kısa vadeli borçlarını ödeyebilme yeteneğini ifade eden oranlardan biridir. Asit-test oran olarak da bilinen likidite oranı, işletmenin kasa mevcudu, pazarlanabilir hisse senedi ve tahvillerle, alacakları toplamının kısa vadeli borçlarına olan oranını ifade eder. Oranın 1’in üzerinde olması, işletmenin kısa vadeli borç ödeyebilme yeteneğinin arttığını; 1’e eşit veya 1’in altında olması ise, borç ödeyebilme yeteneğinin azaldığını gösterir.[30]

 

            Likidite oranının döviz yönünden hesaplanış şeklini de şöyle ifade edebiliriz. Bankaların ve Özel Finans kurumlarının döviz mevcutlarının (M), döviz taahhütlerine (T) bölünmesi...[31] Formüle edersek:

 

                                                                        M

                                               L.O. =

                                                                         T

 

Oranın 1’e eşit olması kurumun döviz pozisyonu yönünden dengede olduğu manasına gelir. Hâliyle 1’den küçük olması açık verdiği; 1’den fazla olması fazla verdiği manalarına gelmektedir.

 

 

6.4. KUR RİSKİ ORANI (K.R.O.)

            Bankalar ve finans kurumlarının döviz mevcutları (M) ile döviz alacakları (A) toplamının, döviz borçları (B) toplamına bölünmesi suretiyle bulunur.[32] Formüle edelim:

 

                                                                   M + A

                                        K.R.O. =

                                                                       B

 

 

7. KONVERTİBİLİTE

7.1. TANIM

            Latince kökenli olan konvertibilite (convertibility) sözcüğü, değiştirme veya dönüştürme gibi anlamlara gelir. Ekonomideki anlamı da bununla ilgilidir. Şöyle ki bir ülke parasının döviz piyasasında öteki ülke paralarına serbestçe dönüştürülebilmesini ifade eder.[33]

 

            Geniş anlamıyla konvertibilite, serbest piyasa ekonomisinde ödemeler bilançosu dengesini sağlayan sistem olarak tanımlanabilir. diğer bir ifade ile bir paranın konvertibl olması için, ilgili para ülkesinin, uluslararası ticaretinde (mal ve hizmet) sınırlamaların ve ayrımcılığın, uluslararası sermaye hareketlerinde sınırlandırmaların ve iki taraflı ödeme anlaşmalarının uygulanmaması gerekmektedir.[34] Bu özelliğe sahip paralara “konvertibl para” adı verilir. Konvertibl paralar, uluslararası ödemelerde geçerli olan paralardır.[35]

 

            Bir ülkede konvertibilite uygulaması, iki türlü olabilir. Tam ya da kısmi konvertibilite. Tam konvertibilite uygulamasında ülkenin ulusal parası karşısında isteyen herkes, her türlü amaç için ve arzu ettiği miktarda yabancı para satın alabilmektedir. Kısmi konvertibilite uygulaması ise, paranın konvertibilitesi üzerine çeşitli kısıtlamalar getirilmesi hâlinde söz konusu olur. Mesela bir paraya cari işlemlerde (ithalât, ihracat, turizm v.b.) konvertibilite tanınması; sermaye hareketlerinde tanınmaması, kısmi konvertibilite uygulamasıdır.

 

            Konvertibilite, dış ticaretten doğan borç ve alacakların çok yanlı olarak denkleştirilmesi ve uluslararası uzmanlaşmadan yararlanmaya imkân sağlaması nedeniyle, dünya ticaretinin geliştirilmesinin temel koşullarından biridir.[36]

 

 

7.2. KONVERTİBİLİTEYE GEÇİŞ ŞARTLARI

            Konvertibilite uygulaması, ülke ekonomileri açısından belli şartları gerektirir. Bunların başlıcaları, ulusal parasına konvertibilite tanıyacak ülkenin sağlam bir ekonomik yapıya sahip olması, ihracat gelirlerinin yüksek olması ve yeterli döviz rezervine sahip bulunmasıdır.[37]

 

            Konvertibilitenin ilk şartı, yasaların izin verdiği ve yasal güvence altında faaliyet gösteren bir serbest döviz piyasasına sahip olmaktır. Bu piyasada bankalar ve öteki aracı kurum ve kuruluşlar, dileyen herkese diledikleri miktarda döviz satarlar veya bunların arz edecekleri dövizi satın alırlar. Böylece ulusal paranın yabancı paralara dönüştürülmesi, dövizlerin ithali ve ihracı tamamen serbesttir.

 

            Konvertibilitenin tersi kambiyo kontrolüdür. Bu durumda serbest döviz piyasasına hiç izin verilmez. Tüm döviz alış-satış işlemleri devletin iznine bağlıdır. Kişilerin izinsiz olarak yanlarında döviz bulundurmaları veya döviz alım-satım işlemlerinde bulunmaları yasalarla aynı şekilde cezayı gerektirmektedir. Bu şekilde konvertibiliteden yoksun paralara “inkonvertibl” paralar adı verilir.

 

            Ulusal parası konvertibl olan ülkelerin sağlam bir ekonomik yapıya sahip olması gerekir. Bir ülkenin ulusal parasına konvertibilite tanıyabilmesi için gerek iç, gerek dış malî çevrelerde o ülke ekonomisine belirli bir güvenin oluşması gerekir. Bu da ancak ülkenin ihtiyaç duyduğu dövizi sağlayabilecek bir kapasiteye sahip olmasına bağlıdır. En sağlam döviz kazanma yolları ise gelişmiş bir sanayiye sahip olmak ve dünya piyasalarında ileri derecede rekabetçi güç elde etmektir. Ancak ülke, döviz kazançlarını başka kaynaklarla da destekleyebilir. Mesela dış turizm gelirleri, önemli ham madde ihracatçısı olmak veya ülkeye sürekli olarak dışarıdan yabancı sermaye girmesi gibi.[38]

 

            Şunu da ilave etmek gerekir. Ülke, mevcut döviz rezervini belli seviyede tutmak amacıyla dövizle yapılan işlemlerin bir kısmına serbestiyet tanırken; diğer bir kısmına sınırlamalar getirebilir. Mesela mal ve hizmet ithalini yasaklarken yabancı sermaye girişini özendirici politikalar izleyebilir. Böylece döviz rezervlerini belli bir seviyede tutmuş olur. Bahsettiğimiz bu uygulamalar kısmi konvertibilitenin hedeflendiği durumlarda söz konusu olan faaliyetlerdir.

 

 

8. DEVALÜASYON VE ETKİLERİ

8.1. TANIM

            Sabit kur sisteminin uygulandığı veya kurların az çok istikrarlı tutulduğu sistemlerde, kurlarda bir değişme (kur ayarlamaları) ancak hükûmet kararı ile yapılabilir. Böyle bir sistemde döviz kurunun hükûmet kuruluşları tarafından yükseltilmesi ya da ulusal paranın dış değerinin düşürülmesi kararına devalüasyon (devaluation) adı verilir. Tersine, resmî döviz kurunun düşürülmesine revalüasyon (revaluation) denmektedir.

 

            Dalgalı kur sistemlerinde döviz piyasası üzerinde hükûmet müdahalesi yoktur (veya en aza indirilmiştir). Bu sistemlerde kurlar arz ve talep gelişmelerine göre kendiliğinden değişir.[39] Bu açıklamalar sonrasında devalüasyon ve revalüasyon kelimelerinin sadece sabit kur sistemleri için kullanıldığını belirtmeliyiz.

 

            Devalüasyon sonrasında paranın dış değeri düşürülmüş olur. Böylece ülkeye ithal edilen mallar, ulusal para cinsinden pahalılaşmış olur. İhraç ürünlerinin fiyatları ise yabancı para cinsinden ucuzlar. Böylece devalüasyon ile bir taraftan ithalât kısılıp döviz tasarrufu sağlanmaya çalışılırken; diğer taraftan da ihraç gelirlerinin artmasıyla döviz gelirlerinin artırılması hedeflenir.

 

            Devalüasyonun sadece finansal nitelik taşıyan dış açıkların giderilmesinde etkili olduğu görülür. Yapısal nedenlerden (mesela teknolojik gerilik, verim düşüklüğü, sermaye stoku yetersizliği...) kaynaklanan dış açıklarda tek başına devalüasyon yoluna başvurmak doğru bir yaklaşım sayılmaz.[40]

 

 

8.2. DEVALÜASYONUN ETKİLERİ

            Devalüasyon, sabit kur rejimlerinde dış ödemeler açıklarını gidermek için uygulanan bir araçtır. Ancak dış denge durumundan ayrı olarak devalüasyonun ekonomi üzerinde doğurduğu bir dizi etki daha vardır.[41] Bunları gözden geçirelim:

 

a) Yurt içi gelir ve fiyatlar üzerine etki:

Devalüasyon, ülkenin millî gelirini ve iç fiyat seviyesini etkiler. Devalüasyon sonucu ihracatın artması ve ithalâtın azalması (bu iki etkiye “ters çeviren faktörler” de denmektedir.), ihracat ve ithalâta sahip endüstrilerde toplam talebin yükselmesine neden olur. Bu ise çoğaltan mekanizması ile tüm ekonomiye yayılarak tam istihdama ulaşılıncaya kadar reçel millî geliri ondan sonra ise fiyatlar genel seviyesini yükseltir.

 

b)Kaynak dağılımı üzerine etki:

Devalüasyon, ihraç malları ve ithalâta rakip malların üretimini artırdığı için kaynakların bu kesimlere kayması sonucunu doğurur. Üretim artışı, ya hâlen işsiz durumda bulunan ya da yurtiçi üretim kesimlerinden çekilen kaynaklarla gerçekleştirilir. Demek oluyor ki devalüasyon, ekonomide kaynak dağılımını yurt içi kesimlerden dış ticaret kesimlerine doğru geliştirir.

 

c)Yabancı sermaye girişleri ve işçi dövizleri üzerine etki:

Devalüasyon, aşırı değerlenmiş kurun değiştirilip yerine daha gerçekçi, yani denge seviyesi dolaylarında yüksek bir kurun benimsenmesi olduğundan, yabancı sermaye girişlerini ve Türkiye gibi dışarıya işçi ihraç eden ülkelerde ana ülkeye gönderilen işçi dövizlerini özendirici etkide bulunabilir.

 

d)Dış borçlar üzerine etki:

Devalüasyon, ulusal para ile ödenecek dış borçları etkilememekle beraber döviz üzerinden ödenecek dış borçların yükünü artırır. Çünkü devalüasyon sonrasında ihraç mallarının yabancı para cinsinden ucuzlaması dolayısıyla aynı miktarda döviz kazanmak için daha fazla mal ve hizmet ihraç etmek gerekecektir. Bununla birlikte devalüasyonun ihracat hacmini genişleterek döviz gelirlerini artırmakla dış borçların ödenmesini kolaylaştıracağını da belirtmelidir.

 

e)Dış ticaret hadleri üzerindeki etki:

Dış ticaret haddi, en genel tanımıyla ihracat fiyatlarının ithalât fiyatlarına oranıdır. Dış ticaret hadlerinin bozulması, ithal mallarının pahalılaşması; ihraç mallarının da ucuzlaması demektir. Ticaret hadlerindeki bozulma, belirli varsayımlar altında ülkenin refah seviyesinin düşmesi demektir.

 

f)Devalüasyon ve spekülasyon:

Devalüasyon, gerek döviz; gerekse mal spekülasyonunu hızlandırır. Döviz spekülatörleri devalüasyonun zamanını önceden biliyorsa ellerindeki ulusal parayı dövize çevirip beklerler. Devalüasyon sonrası zahmetsiz kazançlar elde ederler.

 

İhracatçılar da yapacakları ihracatı devalüasyon sonrasına erteler. İthalâtçılar ise tersine, devalüasyondan önce ithalâtı hızlandırarak mal stok eder. Tüm bu nedenlerden dolayı hükûmetin devalüasyon kararını gizli tutması gerekmektedir.

 

g)Ticaret ortakları üzerindeki etki:

Devalüasyon yapan ülke ihracatını artırıp ithalâtını caydırarak dış ticaret bilançosunu düzeltir ve buna bağlı olarak da önce dış ticaret kesiminde sonra da tüm ekonomide ulusal gelir ve istihdam seviyesini yükseltir. Hâliyle bu etkilerin tam tersi de ticaret ortaklarında ortaya çıkar. Görüldüğü gibi sabit kur sisteminde bir ülke, ekonomisini düzeltmek için devalüasyon yapınca, bundan zarar gören diğer ticaret ortaklarının da buna misilleme yapması durumuyla karşı karşıyadır. Ticaret ortakları bu şekilde ekonomilerini korumaktadır. Bundan dolayı bir ülke, devalüasyon yapmadan önce ticaret ortaklarının da tepkisini göz önünde bulundurmalı ve ona göre hareket etmelidir.

 

 

Mehmet Behzat Ekinci,

Erciyes, İktisat, Lisans Programı.

mbekinci@akademiktisat.net

http://www.akademiktisat.net

 

 

 



DİPNOT - REFERANS

[1] Halil Seyidoğlu, Uluslararası İktisat-Teori Politika ve Uygulama, Güzem Yayınları, 10. Baskı, İstanbul, 1994, s.103-104.

[2] Seyidoğlu, a.g.e., s.104-105.

[3] Seyidoğlu, a.g.e., s.104-106.

[4] M. Akyüz, Ansiklopedik Ekonomi Sözlüğü, Dünya Yayınları, 3. Baskı, İstanbul, 1990, s.79.

[5] Seyidoğlu, a.g.e., s.113.

[6] Seyidoğlu, a.g.e., s.113.

[7] Akyüz, a.g.e., s.79.

[8] Seyidoğlu, a.g.e., s.113.

[9] Akyüz, a.g.e., s.78.

[10] Seyidoğlu, a.g.e., s.114-116.

[11] Seyidoğlu, a.g.e., s.117.

[12] Seyidoğlu, a.g.e., s.119.

[13] Akyüz, a.g.e., s.83.

[14] Seyidoğlu, a.g.e., s.134.

[15] Emine Kılavuz, “Tarihi Gelişimi İçinde Türkiye’de İzlenen Kur Politikası”, Yüksek Lisans Tezi, Erciyes Üniv. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kayseri, 1989, s.13-14.

[16] Kılavuz, a.g.e., s.15.

[17] Kemal Kurdalp, “Türk Kambiyo Sisteminin Reformu”, Türk Ekonomisinin Dışa Açılmasında Kambiyo Politikası, Meban Sermaye Piyasası Araştırma Merkezi Yayını, İstanbul, 1979, s.78.

[18] Kılavuz, a.g.e., s.15.

[19] Seyidoğlu, a.g.e., s.642-648.

[20] Akyüz, a.g.e., s.50-51.

[21] N.Ertel, Ansiklopedik Ekonomi Sözlüğü, Dünya Yayınları, 3.Baskı, İstanbul, 1990, s.300-301.

[22] Seyidoğlu, a.g.e., s.648.

[23] Akyüz, a.g.e., s.62-63.

[24] Seyidoğlu, a.g.e., s.657-659.

[25] Seyidoğlu, a.g.e., s.659-662.

[26] Seyidoğlu, a.g.e., s.107-113.

[27] Seyidoğlu, a.g.e., s.111-112.

[28] Seyidoğlu, a.g.e., s.112.

[29] Seyidoğlu, a.g.e., s.112.

[30] Ertel, a.g.e., s.202-203.

[31] N.Hayat Bezgin, “Türk Kambiyo Mevzuatı”, T.C. Merkez Bankası İç Eğitim Notları, Ankara, 1994, s.13.

[32] Bezgin, a.g.e., s.14.

[33] Seyidoğlu, a.g.e., s.128.

[34] Rıfat Yıldız, Konvertibilite, Atatürk Üniv. Yayınları No:639, Erzurum, 1987, s.13.

[35] Ertel, a.g.e., s.190.

[36] Ertel, a.g.e., s.190.

[37] Ertel, a.g.e., s.191.

[38] Seyidoğlu, a.g.e., s.128-129.

[39] Seyidoğlu, a.g.e., s.210.

[40] Akyüz, a.g.e., s.70.

[41] Seyidoğlu, a.g.e., s.224-228.

 

 

 

Sayfa Başı