AKADEM<İ>KTİSAT

 

 

DIŞ TİCARETİN ÖNÜNDEKİ ENGELLER VE ÇEVRE İLE İLGİLİ KRİTERLERİN DIŞ TİCARETE ETKİSİ

 

 

 

İÇİNDEKİLER:

 

GİRİŞ

 

1. DIŞ TİCARETİN ÖNÜNDEKİ ENGELLER

1.1. Tarifeler

1.1.1. Gümrük Vergisi

1.1.2. Gümrük Vergisinin Genel Etkileri:

1.1.3. Gümrük Vergisinin Dar Anlamdaki Etkileri

1.2. Tarife Dışı Araçlar

1.2.1. Tarife Benzeri Engeller

1.2.2. Miktar Kısıtlamaları

1.2.3. Gönüllü İhracat Kısıtlamaları

1.2.4. Diğer Tarife Dışı Araçlar

 

2. ÇEVRE İLE İLGİLİ KRİTERLER VE DIŞ TİCARETE ETKİLERİ

2.1. Çevre ile ilgili Kriterler

2.1.1. Çevre ile İlgili Standartlar

2.1.1.1. Ürün Standartları

2.1.1.2. Üretim Standartları

2.1.2. Kuruluşlarca İzlenen Çevre Politikaları

2.1.2.1. Kamu Kesimi Politikaları

2.1.2.2. Özel Kesim Politikaları

2.2. Çevre ile ilgili Kriterler –Dış Ticaret İlişkisi

 

SONUÇ

 

 

 

GİRİŞ:

            Ekonomiler açısından dış ticaretin yapılmasının amacı, iç piyasada bulunmayan veya bulunduğu halde yüksek maliyetli olan malların ve hizmetlerin dış piyasalardan sağlanması ve iç piyasada fazla olan malların ve hizmetlerin dış piyasaya transferi ile refah seviyesinin yükseltilmesidir. Nihai hedef, refah seviyesinin yükseltilmesidir, çünkü dışarıya transferle gelir elde edilmesi ve sonuçta hayat standardının yükseltilmesi; dışarıdan transferle de içeride olmayan veya olduğu halde ihtiyaçların daha uygun şartlarda karşılanması mümkün olmaktadır. Yani dış ticaret işlemleri, tamamen menfaate dayalı olarak gerçekleştirilen faaliyetlerden oluşmaktadır.

 

            Ülkeler, dış ticaret faaliyetlerini gerçekleştirirken bahsedilen “menfaat” olgusundan hareketle, ekonomileri açısından en uygun bileşimi sağlamaya yönelik çabalar sarf ederler. Bu çerçevede, gerektiğinde taviz vermeye ve yeri geldiğinde de birtakım tavizler elde etmeye çalışırlar. Bu tavizler kapsamında hedef, daima lehte menfaatler elde etmek olduğuna göre, bu faaliyetin aynen bir oyun gibi olduğu ve amacının sürekli kazanmak üzerine gerçekleştirildiği belirtilebilir. Dolayısıyla bu faaliyetin icrasında, yeri geldiğinde ülkeler, global açıdan düşünüldüğünde, dünya ticaretini olumsuz etkileyecek şekilde bile hareket edebilmektedirler.

 

            Dış ticaret faaliyetleri sırasında, ülkelerce farklı olumsuz politikalar uygulanabilmektedir. Tek taraflı fayda sağlamaya yönelik bir faaliyet olması dolayısıyla, bu çerçevede birtakım engelleyici uygulamalara rastlanmaktadır. Ülkeler, kimi zaman direkt yollarla ticareti kısıtlama yoluna giderken; kimi zaman da dolaylı yollarla engelleme yolunu tercih etmektedirler. Her iki tarz arasında kıyas yapmak gerekirse, ikisi de engelleyici özelliğe sahip olmakla birlikte, dolaylı yolların daha büyük sakıncalar taşıdığı belirtilebilir. Çünkü, dolaysız engellerde bir belirsizlik vardır ve hangi aşamada, ne şekilde karşılaşılacağı, önceden tespit edilememektedir. Ancak, her iki tür engelin de ortadan kaldırılarak dünya ticaretinin serbest hale getirilmesi gerektiği bir gerçektir ve aynı zamanda, arzu edilen bir durumdur.

 

            Bu çalışmada, dış ticaretin önündeki engeller, her iki tarz da dikkate alınarak incelenmeye çalışılmıştır. Bu çerçevede, dolaylı engellerin başta gelenlerinden çevre ile ilgili kriterler, ayrıntılı bir şekilde ele alınarak dış ticarete olan etkileri ortaya konulmuştur.

 

            Çalışma, iki bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde, dış ticaretin önündeki engeller, tarifeler ve tarife dışı araçlar olmak üzere ikili sınıflama dahilinde ve genel olarak incelenmiştir. İkinci bölümde ise, tarife dışı araçlardan çevre ile ilgili kriterler ele alınmış ve dış ticarete olan etkileri ortaya konulmaya çalışılmıştır. Sonuç bölümünde ise genel bir özet verilerek, konu ile ilgili fikir ilavesinde bulunulmuştur.

 

 

 

1. DIŞ TİCARETİN ÖNÜNDEKİ ENGELLER

1.1. Tarifeler

1.1.1. Gümrük Vergisi

            Dış ticaret politikasının en eski ve yaygın araçlarından birisi olan gümrük vergisi, bir malın ithali sırasında alınan vergilerdir. Bunların yerine “Gümrük Tarifesi” deyimi de kullanılır.[1]

 

            Tarifeler konusunda belirleme yetkisi, her ülkenin kendisine aittir. Ancak, bazen ülkeler arası anlaşmalarla tarife belirlemesine de gidilebilir. Birincisi otonom tarife, ikincisi ise sözleşmeli tarife olarak adlandırılır.[2] Sözleşmeli tarifelere örnek olarak, GATT (Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması) kapsamındaki düzenlemeler ve GPS (Genelleştirilmiş Tercihler Sistemi) verilebilir.

 

            Tarifelerin uygulanması ile ilgili farklılıklara gelince; ithal malının fiyatının yüzdesi olarak konulmuş olabilirler ki buna “Ad Valorem Tarife” denir. Eğer fiziki birim başına alınmaları söz konusu ise buna da “Spesifik Tarife” denir.[3]

 

            Dış ticaret politikasında önemli bir uygulama alanına sahip araçlardan biri olan gümrük vergisi, bu özelliğini ,esasen, gelir yönü itibariyle alır. Gümrük vergisi, ülke ekonomisi için iyi bir gelir kaynağıdır. Her ne kadar günümüzde, GÜ(Gelişmiş Ülkeler)lerde oranlar azaltılarak söz konusu gelirler, daha çok direkt vergiler yoluyla elde edilme yoluna gidiliyorsa da; GOÜ(Gelişmekte Olan Ülkeler)lerde vergi gelirleri, bütçe içinde önemli bir paya sahip olma özelliğini devam ettirmektedir. Bu durum, aşağıdaki tablodan da açıkça görülmektedir.[4]

 

 

Tablo: Bazı Ülkelerde Vergi Gelirlerinin Bütçe Gelirleri İçindeki Payı:

ÜLKE

PAY (%)

Almanya

0,02

ABD

1,56

Arjantin

13,31

Brezilya

4,22

Hindistan

24,07

İngiltere

0,01

Kolombiya

11,58

Pakistan

30,94

Türkiye

7,49

Venezüella

18,00

Kaynak:IMF, Government Finance Statistical Yearbook, V:X, 1986, pp.32-33.)

 

 

            Almanya’nın payı %0,02 iken, Pakistan’ın payı %31 civarındadır. Genel olarak incelendiğinde Türkiye de bir GOÜ olmasına rağmen söz konusu bütçe payı açısından GÜ’lere nispî yakınlığı olan bir ülke konumundadır. Bunda, GATT ve benzeri uluslararası anlaşmalara taraf olmasının etkisi vardır. Ayrıca, bu oranın gümrük birliği sonrasında daha düşük seviyelerde olduğu, kuvvetle muhtemeldir.

 

            Bir tarife aracı olarak gümrük vergileri, bir ekonomi açısından yani mikro düzeyde yapılan bir değerlendirme sonrası koruyucu ve gelir sağlayıcı bir dış ticaret politikası aracı sayılabilir. Ancak bu, her ekonomi açısından, yani makro seviyede düşünüldüğünde “menfaat ve menfaatler arası çatışma” olgularının dikkate alınması gerekir. Bu durumda, tarifelerin olumsuz yönleri karşımıza çıkmaktadır. Yani dış ticareti engelleyici yönleri söz konusu olmaktadır. Şimdi bunlara değineceğiz.

 

 

1.1.2. Gümrük Vergisinin Genel Etkileri:

            Gümrük vergisi uygulamasında esas amaç, ekonomik açıdan lehte bazı düzenlemeler gerçekleştirmek ve başta, gelir sağlama amacı olmak üzere sağlam bir yapıya sahip olmaktır.

 

            Gümrük vergileri uygulanırken, ulaşılması planlanan temel hedefler şu şekilde sıralanabilir:[5]

·         Ülke işçisini yabancı ucuz işçiye karşı korumak.

·         Yerli üreticilerin yabancı rekabete dayanmalarına imkân sağlamak için, ithal malının maliyetini, yerli üretimin maliyetine eşitlemek.

·         Daha önce ithal edilen bazı malları yurt içinde üreterek ülkede işsizliği azaltmak.

·         Ülkenin dış gelirinin üstünde olan dış gider fazlasını eriterek dış ödemeler dengesini sağlamak.

·         Ülkenin ticaret hadlerini ve refahını iyileştirmek.

·         Yerli üreticileri dampinge (yabancı bir pazarda, normal değerin ya da iç pazarda geçerli olan fiyatın altında satış yapmak) karşı korumak.

·         Genç Endüstri Tezi kapsamında; yerli sanayiin etkinlik kazanıncaya kadar yerleşmesine ve büyümesine imkân sağlamak.

·         Ulusal savunma için stratejik önemi haiz sanayileri korumak.

 

            Daha evvel de belirtildiği gibi, planlanan hedeflere ulaşmak, her ekonomideki temel amaçlar arasındadır. Ancak, söz konusu hedefleri gerçekleştirmek hiçbir zaman tam anlamıyla mümkün olmamaktadır. Bunda, önce de bahsedildiği gibi, “menfaat” olgusunun etkisi vardır. Dolayısıyla uluslararası ticarette sürekli engeller ortaya çıkmaktadır. Böylece, ticarî ilişkiler, rekabet ortamında değil fakat haksız rekabet ortamında ve birçok sınırlama ile iç içe gerçekleşmektedir. Tabii ki bundan tüm dünya ülkeleri olumsuz yönde etkilenmektedir.

 

 

1.1.3. Gümrük Vergisinin Dar Anlamdaki Etkileri

            Önceki bölümde, tarifelerin genel anlamdaki olumlu-olumsuz etkilerine değindik. Burada ise mikro düzeyde, yani bir malla ilgili teorik analize yer vereceğiz.[6]

 

            Bir mal üzerine tarife konması; üretim, tüketim, gelir ve bölüşüm olmak üzere dört etkiye sebep olur. Bu etkileri grafik üzerinde göstererek açıklamaya çalışalım.

Analizde iki varsayım geçerlidir:

·         Ele alınan ülke, ufak bir ülkedir.

·         Gümrük vergisi alınan malın yurtiçi fiyatı, serbest dünya fiyatlarına göre (taşıma maliyeti sıfırdır.) bu vergi meblağı kadar yükselmektedir.

 

 

Grafik: Gümrük Tarifelerinin Ekonomik Etkileri.

 

FİYAT

                                                                                                                                 MİKTAR

 

 

·         A ve T eğrileri, ele alınan malın arz ve talep eğrileridir.

·         Serbest dünya fiyatı OP1’dir.

·         Bu fiyattan yurt içi tüketim OR’ye eşittir.

·         Bu miktarın OK kadarı yurt içinde üretilmekte; geri kalan KR miktarı ise ithal edilmektedir.

·         Malın birimi başına P1P2 kadar spesifik bir vergi (veya eşit değerde ad valorem vergi) konulduğunda, yurt içi fiyat, OP2’ye yükselmektedir.

·         İthalât ise MN (=SU)’ye düşmektedir.

Şimdi de bu etkiler çerçevesinde meydana gelen değişmeleri ele alalım.

 

 

1)Üretim Etkisi:

            Gümrük vergilerinin ithal malının iç fiyatını yükseltmesi, ithalâta rakip üreticileri dış piyasanın rekabetinden koruyarak yerli üretimin artmasına yol açar. Bu aynı zamanda koruma etkisi olarak adlandırılır.

 

            Fiyatların P1’den P2’ye yükselmesi ile yerli malın üretimi, K’den S’ye çıkmaktadır. Çünkü üreticiler, bu yüksek fiyatlardan üretimdeki genişlemenin doğurduğu maliyet artışını karşılayabilmektedirler. Tabii, söz konusu malın arz esnekliği ne kadar yüksek olursa (arz eğrisi ne kadar yatıksa) fiyat artışının sağladığı üretim genişlemesi de o kadar fazla olur.

 

            Ülke, ithal malını direkt olarak üretmek yerine, kaynakları ihracat kesiminde çalıştırıp elde edilen üretimi ihraç etmiş olsaydı, KS miktarı kadar malı daha ucuza elde edebilecekti. Bu miktar malın yurt içinde üretilmesi dolayısıyla uğranılan kayıp ise MKS (a) üçgeni alanına eşittir. Buna gümrük vergilerinin üretim maliyeti denir.

 

 

2)Tüketim Etkisi:

            Tarifeler iç fiyatları yükselterek, bir yandan yerli üretimi özendirirken; öte yandan da tüketimin kısılmasına yol açmaktadır.

 

            Fiyatların P1’den P2’ye yükselmesi sonucu, ithal malının tüketimi UR kadar azalmıştır. İthal malının talep esnekliği ne kadar yüksek ise, fiyat artışı sonucunda tüketimindeki azalma da o kadar fazla olacaktır.

 

            Gümrük vergileri, ithal malını pahalılaştırdığı için, tüketici refahının azalmasına yol açar. Nitekim NRU (b) üçgeni alanı, tüketici refahındaki düşmeyi ifade eder. Buna da gümrük tarifelerinin tüketim maliyeti denir.

 

 

3)Gelir Etkisi:

            Gümrük tarifeleri, ithalât hacmini sıfıra indirecek oranda olmadıkça, Hazineye bir gelir sağlama özelliğini sürdürür.

 

            P1P2 miktarında bir vergi konulunca, ithalât hacmi SU’ya düşmektedir. Toplam vergi geliri, ithalât miktarı ile birim başına verginin çarpımına (SUxP1P2) eşittir. Bu ise grafikte MNSU (c) dikdörtgeni alanı ile gösterilmektedir.

 

 

4)Bölüşüm Etkisi:

            Gümrük tarifeleri, milli gelirin tüketicilerden üreticilere doğru yeniden bölüşümüne sebep olur.

 

            Tarife dolayısıyla, fiyatı yükselen (P1’den P2’ye) malın yerli üretimi (KS kadar) genişler. Bu da tüketicilerin daha yüksek fiyat ödemeleri (P1P2 kadar); üreticilerin de daha yüksek gelir elde etmeleri anlamına gelir. Yani gelir dağılımı, tüketicilerden üreticilere doğru yeniden dağıtılmış olur. Bu, grafikte P2MKP1 (d) alanına eşit bir meblağa tekabül etmektedir.

 

            Buraya kadar anlatılan etkiler, mikro düzeydeki olumlu etkileri ifade etmektedir. Ancak, makro düzeyde aynı etkiler, diğer ekonomiler açısından da dikkate alındığında, dış ticarette engeller söz konusu olmakta ve önce de belirtildiği gibi uluslararası ticaret, bundan olumsuz şekilde etkilenmektedir.

 

 

1.2. Tarife Dışı Araçlar

            Uluslararası ticaretin önündeki geleneksel engel olarak tarifeleri aktardıktan sonra bunlar dışındaki araçlara geçeceğiz. Tarife dışı engeller, malların ülkeler arasında dolaşımını engelleyen her türlü kural ve uygulamaları ifade eder. İthalâtın kontrolüne yönelik dış ticaret mevzuatı kadar çevre ile ilgili, fikri ve sınai haklar-standartlar gibi ticaretle doğrudan ilgisi olmayan fakat ticareti olumsuz yönde etkileyen mevzuat ve uygulamalar da bu kapsamda değerlendirilmektedir.[7]

 

            Tarife dışı araçlara geçmeden evvel, bu tür engellerin kaldırılması amaçlı çabalara yönelik olmak üzere, uluslararası alandaki en önemli organizasyonlardan GATT’a yer vereceğiz.[8]

 

            İkinci Dünya Savaşı öncesinde dünya ticaretindeki uygulamalar, ülkelerin ticarette yoğun olarak korumacı politikalar izledikleri bir dönemdir. Sonuçta, ticarette haksız rekabet şartlarının yaşandığı görülmektedir.

 

            Ticarî alanda çıkarılan engeller karşısında sanayileşmiş ülkeler, dünya pazarlarında rekabetçi bir ortam oluşturarak dünya ticaretinin geliştirilmesi amacıyla GATT kurallarını uygulamaya koymuşlardır. GATT’ın amacı; üye devletlerin adil ve tam rekabet şartlarında ticaret yapabilecekleri serbest ve açık bir ticaret sistemi oluşturmaktır. Bu çerçevede hedef, tarifelerin ve tarife dışı engellerin azaltılmasını sağlamaktır.

 

GATT anlaşmaları, dört temel ilkeye dayanmaktadır:

·         Yerli Sanayin Korunması:

GATT, üye ülkelerin ulusal sanayilerinin dış rekabete karşı korunabileceğini kabul eder.

·         Tarife Taahhütleri:

Üyeler, yukarıda bahsedilen tarifeleri, mümkünse kaldırmalıdırlar.

·         Müsaadeye En Fazla Mahzar Ülke:

Bir ülkeye uygulanan tarifelerin diğer ülkelere de uygulanmasıdır. Bunun istisnası vardır. Konu ile ilgili değerlendirmemizi aşağıda belirteceğiz.

·         Milli Muamele:

Gümrük vergisi ödenerek ülkeye giren ithal bir ürüne yerli bir üründen daha yüksek vergiler uygulanmasının engellenmesidir.

 

            GATT’ın kuruluşundan 1994’e kadar sekiz görüşme turu yapılmış ve iki dünya savaşı arasındaki dönemde dünya genelinde yükselmiş olan gümrük vergileri, gerçekten de önemli ölçüde azaltılmıştır. 1947’de, sanayileşmiş ülkelerde %40 olan gümrük oranlarının ortalama düzeyi 1990’ların başında %5’e düşmüştür. 1960’larda yapılan Kennedy Görüşme Turu, gümrük vergilerini azaltmada özellikle etkili olmuştur. 1970’lerde gerçekleştirilen Tokyo Görüşme Turu da bu azaltmayı sürdürmüştür. Ancak, GATT’a bağlı olarak gümrük vergileri azaltılırken, özellikle gelişmiş ülkelerce, rekabet gücü yüksek olan ürünlerin ithalâtını kısıtlamak amacıyla GATT’ın istisna oluşturan hükümlerine dayandırılan tarife dışı engel uygulamalarında da artış görülmüştür.[9]

 

            Bu kısımda, sayıları giderek artan ve ticareti tarifelerden daha fazla olumsuz yönde etkileyen engellerden bahsedeceğiz. Ancak, konuya geçmeden önce, yukarıda da belirttiğimiz gibi GATT’ın “Müsaadeye En Fazla Mahzar Ülke” ilkesi ile ilgili değerlendirmemizi aktaracağız.

 

            Normal şartlarda bu ilke kapsamında, bir ülkeye sağlanan avantajların diğer ülkelere de sağlanması gerekmektedir. Ancak bunu da bazı istisnaları vardır ki şöyledir:

·         Bölgesel ticaret düzenlemesi yapmış ülkeler arasındaki ticaretin tercihli veya tarifesiz yapılması.

·         GÜ ve GOÜ’ler arasındaki GPS kapsamındaki ithalâtta tercihli veya sıfır gümrük tarifesinin uygulanması.

 

            Şu aşamada soracağımız şudur: “Neden söz konusu istisnalar mevcuttur?” Açıktır ki bu halleriyle her iki istisna da birer ticarî engeldir. Nitekim, “Gönüllü Ticaret Kısıtlamaları” çerçevesinde de değineceğimiz gibi, ikinci istisna olan GPS uygulaması, bu açıdan GÜ’lerin GOÜ’lere ticarî alanda aleni olmasa da koymuş olduğu gizli bir engel mahiyetindedir. Dolayısıyla, serbest ticarî ortam hedefleniyorsa, söz konusu istisnaların da kaldırılması gerekir. Ancak, GATT da her alanda çözüm sağlayan bir organizasyon olamamıştır. Çünkü başta GÜ’ler olmak üzere ülkeler, “menfaat” olgusu dolayısıyla tam anlamıyla taviz verme niyetinde değildirler. Dolayısıyla aksaklıklar kısmen de olsa devam etmektedir.

 

            Şimdi söz konusu aksaklıklara değinmeye çalışacağız. Önce genel anlamda birtakım tarife dışı engellerle ilgili bilgi aktarımında bulunacak, daha sonra “diğer tarife dışı engeller” başlığı altında bunlara kısmen değineceğiz. İkinci bölümde ise “çevre ile ilgili kriterleri” ayrıntılı olarak açıklamaya çalışacağız.

 

 

1.2.1. Tarife Benzeri Engeller

            Tarife benzeri engeller, ithalâtı kısmaya yönelik araçlar olan tarifeler gibi, fiyat mekanizması yoluyla etkilerini gösteren araçlardır. Burada mekanizma, ithalâtın bu engeller vasıtasıyla pahalılaştırılarak, toplam talebin yabancı mallardan yerli mallara doğru kaydırılması şeklinde işletilir. Böylece, yerli üretim artar ve ithalât kısılmış olur. Bu kapsamda uygulanan araçlar şunlardır:[10]

·         İthalât teminatları

·         Sübvansiyonlar

·         Vergilendirme ve muafiyetler

·         Çoklu kur sistemi

 

 

1.2.2. Miktar Kısıtlamaları

            Bu araçlar, ithalât hacminin direkt olarak sınırlanmasına yöneliktir. Gümrük tarifeleri, ithalâtı fiyat mekanizması yolu ile kısıcı etkiye sahiptir. Ancak, miktar kısıtlamaları ile ülkeye girecek veya ülkeden çıkacak mal hacminin direkt olarak belirlenmesi söz konusu olmaktadır. Bundan dolayı bu araçların fiyat mekanizmasında yeri yoktur. Miktar kısıtlamaları, şu araçlardan oluşur:[11]

·         Kotalar

·         Yasaklamalar

·         Döviz denetimleri

 

 

1.2.3. Gönüllü İhracat Kısıtlamaları

            Bir malın ithalâtçısı ile ihracatçısı arasında yapılan iki yanlı görüşmeler sonucunda ihracatın belirli bir kota ile sınırlandırılması uygulamasıdır.

 

            Bu tür kısıtlamalar, özellikle GOÜ’lerin GÜ’lere ihraç ettikleri birtakım emek-yoğun sanayi malları üzerine konulur, tekstil vb. gibi.

 

            Kotayı koyan ülke açısından görünürdeki sebep, kendi iç sanayisini düzenlemektir. Ancak, asıl sebep, düşük fiyatlı olarak GOÜ’lerce kendi ülkesine ihraç edilen mallara, yurtiçinde üretilen malların rekabet edecek durumda olmamasıdır. Böylece anlaşma dahilinde gönüllü (?) kısıtlamaya gidilerek iç sanayiin düzenlenmesi (?) sağlanmaya çalışılır. Bu şekilde, haksız rekabet ortamının oluşumuna sebep olunmakta ve ticaretin kısılması söz konusu olmaktadır.

 

 

1.2.4. Diğer Tarife Dışı Araçlar

            Buraya kadar aktarılan tarife dışı araçlara ilaveten sağlık, güvenlik ve çevre konuları başta olmak üzere standartlar ve birtakım politik tercihler dolayısıyla ticareti engelleyici nitelik taşıyan araçlar mevcuttur. Bunları esasen, diğer bölümde ele alacağız. Ancak ondan evvel, yukarıda da bahsi geçen ve GPS içinde ayrıca önem arz eden bürokratik nitelikli bir konuya değinmek isteriz, menşe şehadetnameleri...

 

            İstatistik amaçlı birtakım faydaları, bir malın nerede üretildiği hakkında bilgi veriyor olması, bu alanda yapılacak yolsuzlukları engellemeye yönelik kullanımı yanında sebep olduğu bürokratik işlemler ve bazı art niyetli uygulamalar dolayısıyla menşe şehadetnamesi, dış ticaret alanında engelleyici bir faktör olarak ortaya çıkmaktadır. Menşe şehadetnamesi aleyhindeki durumlar şöyle sıralanabilir:[12]

 

·         Ticareti engelleyici niteliklere sahiptir.

·         Bürokrasiye yol açmaktadır.

·         Menşe tespitindeki kurallar, belgenin hazırlanmasını zahmetli hale getirmektedir.

·         Ülkeler, sanayilerini korumaya yönelik amaçlarını gerçekleştirmede nispeten caydırıcı nitelikli olarak kullanabilmektedirler.

 

 

 

2. ÇEVRE İLE İLGİLİ KRİTERLER VE DIŞ TİCARETE ETKİLERİ

 

2.1. Çevre ile ilgili Kriterler

            Dış ticaret politikasında önemli bir paya sahip olan ve direkt olarak kullanılan araçlardan tarife engelleri yanında dolaylı olarak kullanılan tarife dışı engelleri ele aldık. Genel eğilim açısından, direkt engellerde azaltmalara gidilirken, dolaylı engellerin yoğunluğunun artmakta olduğu bir gerçektir. Ülkeler, birtakım amaçlarla, bu alandaki düzenlemeleri kendi lehlerine olacak şekilde gerçekleştirmektedirler. Nitekim, günümüz dünya ticareti incelendiğinde, tarife dışı engellerle ilgili söz konusu eğilimi tespit etmek zor değildir. Bu engeller içinde ağırlıklı olarak yer alanları ise çevre ile ilgili kriterlerdir. Artık, ülkeler ticarî alanda bu tür kriterleri -haklı veya haksız nedenlerle- ileri sürerek ticarî politikalarını belirlemektedirler. Bu da bazı durumlarda ticareti engelleyici bir nitelik taşımaktadır.

 

            Burada çevre ile ilgili kriterleri; standartlar ve kuruluşların politikaları açısından ele almaya çalışacağız.

 

 

2.1.1. Çevre ile İlgili Standartlar

            Sürdürülebilir bir kalkınmanın sağlanması amacıyla dünyada çevre açısından meydana gelen olumsuzlukların giderilmesi vb. konular, son yıllarda üzerinde yoğun olarak durulur hale gelmiştir. Ülkeler, söz konusu olumsuzlukları bertaraf etmek amacıyla her alanda olduğu gibi ticarî alanda da birtakım tedbirler almaya çalışmaktadırlar. Ancak, bu bazen iyi niyetli bazen de art niyetli şekillerde gerçekleştirilebilmektedir. Bununla birlikte, bu alanda yoğun bir sürece girildiği bir gerçektir.

 

            1970’li yıllardan itibaren, çevre ile ilgili kaygılardaki artışın sonucu olarak ülkelerin çevre ile ilgili standartlara ilişkin sıkı tedbirler alma eğilimleri belirdikçe, dış ticarette çevre gerekçeli tarife dışı teknik engellerde de artışlar gözlenmiştir. Bu tür engellerin, gelişmiş ülke standartlarının diğer ülkelere empoze edilmesi ve çevre görüntüsü altında gizlenmiş korumacılığa dönüştürülmesi durumu ortaya çıkmıştır. Bundan dolayı çevre-ticaret ilişkisi, GATT’ın Uruguay Görüşme Turu’nda tarife dışı engel tartışmalarının esas konusu olmuştur.[13]

 

            GATT’taki çevre vurgusunun belirginleştirdiği Uruguay Görüşme Turu’nun çevre ile ilgili en temel hükmü, WTO(Dünya Ticaret Örgütü)’nun kuruluş safhasının giriş kısmında şu şekilde yer almıştır:

 

“WTO’nun amacı, hem çevreyi korumaya hem de koruma yöntemlerini, farklı ekonomik gelişme seviyelerindeki tarafların ihtiyaçlarıyla tutarlı bir şekilde geliştirmeye özen göstererek, dünya kaynaklarının, sürdürülebilir kalkınma hedefi ile uyumlu olarak optimum kullanımına izin verecek şekilde, mal ve hizmetlerin üretim ve ticaretini genişletmek için taraflara maksimum imkânları sağlamaktır.”

 

            WTO’nun yaklaşımında, mal ve hizmetlerin üretim ve ticaretinin genişletilmesi hedefi, çevreyi koruma ve dünya kaynaklarını sürdürülebilir kalkınma anlayışıyla kullanma amacıyla birlikte ele alınmaktadır. Tabii ki bu şekilde hareket etmek gereklidir ve zaten bu, gelecek açısından düşünüldüğünde uygun olan hareket tarzıdır. Bununla birlikte, şu da ilave edilmelidir: Her ülke kendi içinde, istediği sıkılıkta çevre standartları uygulayabilir; ancak, bunların maliyetinin, dış ticarete yönelik tedbirlerle desteklenmesi, serbest dünya ticareti açısından sakınca arz etmektedir.[14]

 

            Şimdi de dünya ticareti açısından sakınca arz eden standartlarla ilgili bilgilere geçelim.

 

 

2.1.1.1. Ürün Standartları

            Ürün standartları; ürünün kalitesi, dayanıklılığı, boyutları, sağlığa etkileri gibi teknik özellikleri belirler. Bunlar arasında çevreyle ilgili olanlar, ürünün kullanımı ve sonrasında çevreye olan etkileri ile ilgilidir. Tarımsal ürünlerdeki kimyasal girdi artıklarına getirilen sınırlamalar, meşrubatın yeniden kullanılabilen şişelerde satılma mecburiyeti, bu tür standartlara örnek olarak verilebilir. Başta gelişmiş ülkeler olmak üzere birçok ülke, bu standartlara uygun olmayan ürünlerin ithalini engellemektedir.[15]

 

            Ürün standartları arasında, ambalaj maddeleriyle ilgili olanlar uluslararası ticareti önemli ölçüde etkileyen önlemler arsındadır. Bu tür önlemlerin ticareti ne şekilde olumsuz etkilediğine bir örnek olarak şu uygulama verilebilir. Almanya’da, 1991 yılında yürürlüğe giren ve ambalaj atıklarının önlenmesini amaçlayan bir karar, üretici ve dağıtıcı şirketleri sattıkları malların ambalajlarını geri almakla sorumlu tutmaktadır. Aslında ithal edilen mallar için bu sorumluluk, ithal eden firmaya aittir ancak, uygulamada ihracatçı firmalar, bu arada Türkiye ihracatçıları bu karardan olumsuz etkilenmişlerdir. Buna benzer bir diğer örnek de Fransa’daki bir uygulamadan verilebilir. Fransa’da 1993 yılında bir düzenlemeyle, ambalaj maddelerinin yeniden kullanımı şartı getirilmiştir. Ancak, gelişmekte olan ülkelerce yaygın olarak kullanılan jüt ve pamuk gibi bazı ambalaj maddeleri, çevre açısından avantajlı sayılmalarına rağmen, bu ülkelerin mağduriyetine yol açmıştır. Çünkü bu maddelerin yeniden kullanımı imkânı ithalâtçı ülkelerde mevcut değildir.[16]

 

 

2.1.1.2. Üretim Standartları

            İthalâtçı ülkeler bazı durumlarda üretim yöntemleri çevreye zarar veren malların ithalâtına sınırlamalar getirmektedirler. Bu sınırlamalar, ürünün niteliği ile ilgili değildir. Çevreyi kirleten yöntemlerle üretilmiş bir deri, temiz yöntemlerle üretilmiş bir deri ile aynı niteliklere sahip olsa bile, sadece üretimi çevre dostu olmadığı için ithalât engelleriyle karşılaşabilmektedir. GATT kapsamında sadece ürünlerle ilgili sınırlamalara imkân sağlandığı ve üretim yöntemleri ayrı olsa da benzer mallar farklı ticaret engelleri getirilemeyeceği için, teknik adı “Processes and Production Methods” (PPM) olan üretim standartlarının dış ticarette engellere temel oluşturması konusu, uluslararası alanda yaygın bir şekilde tartışılmaktadır. Bu tartışma, ihracatçı ülkelerin, malların niteliğiyle değil de üretim yöntemleriyle ilgili standartları ithalâtçı ülkelere empoze edip edemeyecekleri ve böyle bir davranışın hukukî bir temelinin oluşturulup oluşturulamayacağı etrafında dönmektedir.[17]

 

            Açıktır ki ticarî alanda bu tür ayrıntılı ve ayırımcı sınırlamalara gidilmesi, ticareti olumsuz bir şekilde etkilemektedir.

 

            Standartlarla ilgili olarak ortaya konan bazı sınırlamalara bakalım: ABD ve Almanya’nın gazete kağıdı ithalâtına getirdikleri şartlar, çevre ile ilgili üretim standartlarının dış ticareti etkilediği uygulamalara örnek olarak gösterilebilir. Almanya ve bazı ABD eyaletlerinde kullanılan gazete kağıdında belli oranda eski kağıt bulunması şart koşulmaktadır. Bu, kağıdın niteliğiyle değil, üretim yöntemiyle ilgili bir standart olarak ortaya çıkmaktadır. Bu uygulama, ABD’ye ve Almanya’ya önemli miktarda gazete kağıdı ihraç eden fakat bunu genellikle eski kağıt kullanmadan üreten, hatta kağıt yapımında kullanmak üzere büyük fidanlıklar kuran, buna karşılık üretim için yeterli miktarda eski kağıt bulmaları zor olan Kanadalı ve İsveçli üreticileri ve ihracatçıları güç durumda bırakmıştır. Üretim standardı uygulamalarında en fazla üzerinde durulan, asıl maksadın çevre koruması değil fakat ticarî korumacılık olduğu yolundaki kaygılardır.

 

            Buna bağlı olarak, bir ülkedeki çevre ile ilgili üretim standartlarının bir diğer ülkeye empoze edilmesine karşı temel bir görüş, her ülkenin sorunlarının farklı olduğu ve kendi çevresini ne derecede koruyacağına kendisinin karar verme yetkisine sahip olduğudur. Nitekim, bir ülkenin kendi kurallarını bir başka ülkeye zorla kabul ettirmesi ve bu şekilde karşı ülkeyi güç durumda bırakması, sadece “ahlaki” sebeplerle değil, çevre koruması açısından da doğru sayılmamaktadır.[18]

 

 

2.1.2. Kuruluşlarca İzlenen Çevre Politikaları

2.1.2.1. Kamu Kesimi Politikaları

            Ülkelerin çoğunda, insanların sağlık ve güvenliğini ya da tabii çevreyi korumak amacıyla, belirli malların üretim ve dağıtımıyla ilgili olarak, hükûmetlerin çıkarmış olduğu çok sayıda yönerge ve kurallar vardır. bunların konulma amaçları, makul gerekçelere dayanır. Çünkü ülkelerde insan, bitki ve hayvan sağlığının korunması, her hükûmetin doğal görevidir. Fakat bu ve benzeri teknik ve idari standartlar, bazen gizli bir dış ticaret engeli gibi etkide bulunabilmektedir. Böylece, yerli üreticilerin dış rekabete karşı korunduğu görünmez bir mekanizma oluşturulmaktadır ki bu, haksız rekabetten başka bir şey değildir. Bunlarla ilgili bazı örnekler verelim:[19]

 

Japon hükûmeti, aldığı bir kararla yabancı yapımı kayakların ithalini yasaklamıştır. Gösterilen gerekçe, Japonya’ya yağan karın Avrupa ve Amerika’daki kardan farklı olmasıdır. Bu kararın söz konusu gerekçeye dayandırılarak alınmış olmasının ardında ticarî bazı amaçlar olduğu açıkça anlaşılmaktadır.

 

Benzer şekilde, ABD, 1960’lı yıllarda, şarbon hastalığı bulunduğu gerekçesiyle Arjantin’den yapılan sığır eti ithalâtına yasaklama getirmiş ve aynı yasak, koyun eti ithalâtında da uygulanmıştır. Halbuki Arjantin’de şarbon hastalığına koyunlarda hiç rastlanmamıştır. Bu kararın da ticarete direkt bir engel olarak alındığı anlaşılmaktadır.

 

Aynı şekilde AB ülkelerinde de benzeri kısıtlamalara rastlanmaktadır. Mesela AB ülkeleri de hormonlu olduğu gerekçesiyle ABD’den yapılan sığır eti ithalâtına sınırlama getirmişlerdir.

Bu şekilde ülkeler, kendi üreticilerini korumak amacıyla ticarî alanda farklı standartlar uygulamaktadırlar.

 

            Zaman zaman bu tür politikaların izlendiği görülmektedir. Anlaşıldığı gibi, bazı tedbirler gerçekten de çevre ile ilgili kriterler dikkate alınarak sağlanmaya çalışılırken, söz konusu uygulamalar, ağırlıklı olarak yerli üreticilerin baskısıyla kamu kesimince gerçekleştirilmektedir.

 

 

2.1.2.2. Özel Kesim Politikaları

            Dış ticaretle ilgili sınırlamaların bir kısmı, kamu kesimi yanında özel kesimden de kaynaklanmaktadır. Ancak, kamu kesiminde engellerin konulmasında temel amaç, çevreye yönelik katkılarda bulunmaktan ziyade, ağırlıklı olarak yerli üreticilerin korunmasına yönelik olmaktadır. Özel kesimde amaç ise, birtakım ticarî kaygılar olmakla birlikte, ağırlıklı olarak çevre ile ilgili kriterlere dayanılarak söz konusu olumsuzlukların giderilmesidir.

 

            Temel seviyede amaçlarını bu şekilde ifade ettiğimiz özel kesim; geniş anlamda belirtmek gerekirse, dünyada çevre açısından meydana gelen olumsuz sonuçlar sonrası, bu olumsuzlukların giderilmesi ve sürdürülebilir bir hayatın sağlanmasına yönelik faaliyetlerde bulunmaktadırlar. Birtakım yanlış uygulamalar mevcut olabilir fakat faaliyetler, temel seviyede bu amaca yöneliktir. Ancak, netice itibariyle bu ve benzeri oluşumların, dış ticareti engelleyici nitelik taşıdığı da bir gerçektir.

 

            Özel kesim kapsamında, faaliyetleriyle dış ticareti engelleyici nitelik taşıyan kuruluşlar şunlardır:[20]

a)      Sivil toplum kuruluşları

b)      Medya ve tüketiciyi bilinçlendirme amaçlı yayın kuruluşları

c)      Standart vb. çalışmalarla ilgili kuruluşlar

d)      Firmalar

 

Şimdi de bunlarla ilgili kısa bilgiler verelim.

 

a)Sivil Toplum Kuruluşları:

            Çevre koruma alanında faaliyette bulunan ve uluslararası platformlarda kabul gören çok sayıda geniş tabanlı gönüllü kuruluş mevcuttur. Bu kuruluşlar, dünya çapında etkilere sahiptirler. Mesela, WWW (Dünya Doğayı Koruma Vakfı), Greenpeace (Yeşil Barış), Friends of Earth (Dünyanın Dostları) bunlardan bazılarıdır. Bunların en güçlülerinden biri olan WWW, 130 ülkede beş bine yakın proje gerçekleştirmiştir. Mesela, Greenpeace’in yaptığı çalışmalardan biri şudur:

“Sebep olunan olumsuz sonuçlar dolayısıyla, gerçekleştirilen faaliyetler sonrasında, Antarktika’nın, 50 yıl boyunca madencilik işletmelerine kapalı kalmasını öngören bir anlaşmanın, 26 ülkenin hükûmet temsilcilerine imzalatılması.”

 

 

b)Medya ve Tüketiciyi Bilinçlendirme Amaçlı Yayın Kuruluşları:

            Bu kuruluşlar, faaliyetlerinde çevre konularına eğilmekte ve bu alanda ortaya çıkan olumsuzluklara dikkat çekerek kamuoyu oluşturmaya çalışmaktadırlar. Bu kapsamda, üzerinde durulan çevre ile ilgili konulardan bir kısmı şöyle sıralanabilir: Atom enerjisi, Orman ölümleri, Sera etkisi, Zehirli atıklar. Bu alanda faaliyet gösteren iki yayın organını aktaralım:

·         Road & Resultater (Danimarka)

Milli Tüketici Teşkilatı’nca hazırlanan bu dergide düzenli periyotlarla, çevre ile ilgili etkilerin de değerlendirmeye alındığı kıyaslamalı deney sonuçları yayınlanmaktadır.

·         Green Consumer (Hollanda)

Hollanda Tüketici Birliği’nce aylık olarak yayınlanan dergide, günlük kullanım malzemeleri, çevre açısından değerlendirilmektedir.

 

 

c)Standart vb. Çalışmalarla İlgili Kuruluşlar:

            Sürdürülebilir kalkınma kavramı ve buna bağlı olarak kuşaklar arası eşitliği ilke olarak benimsemiş tüketicilerin, çevreyi kirletmeyen ürünleri tanıyabilmesi için bazı kuruluşlar tarafından çeşitli eko-etiketler geliştirilmekte ve buna bağlı olarak çevre ile ilgili sınırlama standartları oluşturulmaktadır.

 

            Ayrıca, bu ve benzeri konularda sağlanan her gelişme, kamuoyuna duyurularak bilgilendirmeye gidilmekte; üretim, insan ve çevreye önem veren üreticilerin ürünlerinin satın alınması teşvik edilmektedir.

 

 

d)Firmalar:

            Dış ticaret, belli oranda kamu kesimi olmak üzere ağırlıklı olarak özel firmalar bazında gerçekleştirilmektedir. Yani merkezi yönetimlerin katkısı ve etkisi giderek azalmaktadır.

 

            Dış ticaret aşamasında firmalar işlemlerini gerçekleştirirken birtakım engelleyici şartlar ileri sürebilmektedirler. Bu kapsamda, bazı ekstra belgelerin istenmesi örnek olarak gösterilebilir. Amaç, belki belli derecede maliyet avantajı elde etmektir. Ancak bunlar da haliyle dış ticareti sınırlayıcı etkide bulunmaktadırlar.

 

 

2.2. Çevre ile ilgili Kriterler –Dış Ticaret İlişkisi

            Dış ticaret ve çevre ile ilgili kriterler arasındaki ilişkiler, son yıllarda önemli bir ilgi odağı haline gelmiştir. sebepleri şunlardır:[21]

·         Tüm ülkelerde çevre ve tabii kaynakların korunmasına giderek artan bir önem verilmesi ve bunun paralelinde, çevre ve tabii kaynakları etkileyen faaliyetlerin yoğun bir araştırma konusu olması.

·         Başta gelişmiş ülkelerde ve uluslararası düzeyde çevre korumasına yönelik uygulanan tedbirlerin ticareti engellemesi muhtemel etkilerinden dolayı duyulan kaygılar.

 

            Gelişme derecelerine göre ülkeler, “gelişmiş” ve “gelişmekte olan” şeklinde ikili bir sınıflamaya tabi tutulmaktadırlar. Bu sınıflamaların yapılmasında temel ölçüler, gelir seviyesi ve buna bağlı olarak insanların refah açısından durumudur.

 

            Bir ülkenin gelişmiş olması, esasen, gelir seviyesinin yüksekliğini ifade ettiğine göre, acaba bu nasıl sağlanmaktadır? Fazla ayrıntıya girmeden ve bazı tabii faktörleri de bir tarafta tutarak; bir ülkenin gelişmişliğini, dış ticarete borçlu olduğunu söyleyebiliriz. Yani ülke, sahip olduğu üretim potansiyelini değerlendirerek dış ticaret faaliyetini icra etmekte ve elde ettiği gelirle sonuçta, refah seviyesinin yükselmesini sağlamaktadır. Bu durumda, söz konusu süreci tam olarak izleyemeyen veya izlemeye çalışan ülkeler de “gelişmekte olan ülkeler” sınıfına dahil olmaktadır.

 

            Günümüzde, gerçekleştirilmeye çalışılan dış ticaret faaliyetlerine bakıldığında, GÜ’lerin GOÜ’lere göre avantajlı durumda oldukları görülmektedir. Çünkü sahip oldukları üretim potansiyeli ve üretim bileşimi açısından GÜ’ler GOÜ’lere göre kimi açılardan mutlak; kimi açılardan da kıyaslamalı üstünlüğe sahip konumdadırlar. Dolayısıyla GOÜ’ler dış ticarette, birçok açıdan olumsuzluklarla karşı karşıyadırlar.

 

            Konuya dış ticaretteki olumsuzluklar açısından yaklaşıldığında, mevcut olan engeller tarife ve tarife dışı olmak üzere iki şekilde ortaya çıkmaktadır. Tam bu noktada açıklamaya dahil edildiğinde, çevre ile ilgili kriterlerin de tarife dışı engeller arasında yer aldığı ve en önemlileri arasında olduğu anlaşılmaktadır.

 

            Dış ticaretin önündeki engeller olarak çevre ile ilgili kriterler; daha evvel de belirtildiği gibi, özellikle GÜ’ler tarafından olmak üzere, yoğun bir şekilde kullanılmakta ve bu haliyle de ticareti sınırlayıcı etkilere yol açmaktadır.

 

            Ticareti sınırlayıcı etkilere yol açan bu kriterlerin tespiti ve hafifletilmesi veya ortadan kaldırılmasına yönelik çalışmalar uluslararası düzeyde gerçekleştirilmektedir. Söz konusu eğilimlere tespit edildiğinde, konu uluslararası organizasyonlar seviyesinde belli periyotlarla ele alınıp gerekli tavsiye kararları yayınlanmaya çalışılmaktadır. Mesela bunlardan biri; Birleşmiş Milletler İnsan Çevresi Konferansı’yla gerçekleştirilmiştir. 5-16 Haziran 1972’de Stockholm’de yapılan bu konferansın yayınlanan deklarasyonunun 23. Maddesinde bahsedilen durumla ilgili alınan karar şöyledir:[22]

“Uluslararası kurumlarca kabul edilen kriterlerde veya ulusal olarak kararlaştırılan standartlarda her ülke, önyargısız, değerler sistemini dikkate almak durumundadır. Gelişmiş ülkelerde geçerli standartların gelişmekte olan ülkelere getireceği sosyal maliyet nedeni ile uygulanamayabileceğinin dikkate alınması şarttır.”

 

            Görüldüğü gibi gelişmişlik farkı dikkate alınarak, belirlenen kriterlerin uygulanması konusunda gerekli toleransın sağlanması gerektiği tavsiye edilmektedir.

 

            3-14 Haziran 1992’de Rio de Janerio’da düzenlenen BM Çevre ve Kalkınma Konferansı’nda yayınlanan deklarasyonda da benzer tavsiyeler yer almıştır. Bunlardan ikisini alıntılıyoruz[23]

 

İlke 11:

devletler, etkili çevre mevzuatı oluşturacaklardır. Çevre standartları, idari hedefler ve öncelikler, uygulandıkları alanların çevreye ve kalkınmaya ilişkin durumunu yansıtacaktır. Bazı ülkeler tarafından uygulanan standartlar, diğer ülkeler özellikle gelişme yolundaki ülkeler için ekonomik ve sosyal maliyet açısından uygun olmayabilir.”

 

İlke 12:

Devletler, destekleyici ve açık bir uluslararası ekonomi sistemi geliştirmek için işbirliği yapacaklardır. Çevre amaçlı alınan ticaret politikası tedbirleri, uluslar arası ticarete gizli bir sınırlama getirecek nitelikte olmamalıdır. İhraç eden ülkenin sınırları dışında, çevre ile ilgili hususlarla ilgilenmek üzere tek taraflı eylemlerden kaçınılmalıdır. Sınırlaraşırı ya da global çevre sorunlarına işaret eden çevre ile ilgili tedbirlerde, mümkün olduğunca uluslararası oybirliği temel alınacaktır.”

 

            Yine bu ilkelerde de çevre konusunun hassasiyetine yer verilmekte, ancak, belirlenecek standartlar ve bunların uygulanmasında “karşılıklılık prensibi”nin olması gerektiğine dikkat çekilmektedir ki dünya ticaretinden maksimum faydanın sağlanması için uygun olanı da budur.

 

            Normal şartlarda, çevrenin tahrip edilmesi ve bu suretle hayatın yaşanabilir olmaktan çıkması, kimse tarafından arzu edilen bir durum değildir. Ancak, bu tür iddialarla, ticaretin önüne engeller konarak, esasen farklı amaçlarla uygulanmaya çalışılan söz konusu kriterler, özellikle GÜ’ler olmak üzere birçok ülkenin bu konuda samimi olmadığını ortaya çıkarmaktadır. Çünkü bu şekilde hareket edilerek, GOÜ’lerin ticarî alanda faaliyet sahaları sınırlandırılmaktadır. Çevre ile ilgili gerekli tedbirler alınmalıdır, fakat bu konuda ayrım olmaksızın tüm ülkeler üzerlerine düşeni yapmalıdırlar.

 

 

 

SONUÇ:

            Dış ticaretin önündeki engeller arasında klasik anlamda akla ilk gelen, tarife araçlarıdır ve bu kapsamda gümrük vergisidir. Ülkeler, bu aracı kullanarak birtakım iktisadi amaçlarını gerçekleştirmeye çalışırlar ve bu çerçevede bazı ticarî engeller ortaya çıkar. Gümrük vergisinin konulmasındaki temel amaç, ülkenin iç piyasasını muhafaza etmektir. Ancak bu yönde alınan bazı tedbirler, ticarî ilişkide bulunulan ülkelerce de misilleme amaçlı alınınca, ticarî dengelerin bozulması ve sonuçta dünya ticaretinin bundan olumsuz şekilde etkilenmesi söz konusu olmaktadır.

 

            Günümüzde ülkeler, tarifelerini derece derece azaltma yoluna gitmektedirler. Özellikle ekonomik bazı entegrasyonlar, en azından söz konusu ülke grupları arasında tarifelerin indirimini veya kaldırılmasını gerektirmektedir. Türkiye’nin de üye olduğu Gümrük Birliği, bunun en bariz örneklerindendir.

 

            Dünya ticaretinde, genel eğilim olarak, tarifelerin azaltılması veya giderilmesi sürecine girilmekle beraber, tarife dışı araçlar adı altında birtakım farklı ve net olmayan engellerle karşılaşıldığı görülmektedir. Sahip oldukları belirsizlik dolayısıyla bu araçların, tarifelere göre daha büyük sakıncaları da beraberinde getirdiği, bir gerçektir. Bunlar genel olarak; tarife benzeri engeller, miktar kısıtlamaları, gönüllü ihracat kısıtlamaları ve diğer tarife dışı araçlar olarak ortaya çıkmaktadırlar. Bu halleriyle de dünya ticaretini büyük ölçüde engelleyici mahiyet arz etmektedirler.

 

            Tarife dışı araçlar içinde, günümüzde belirgin bir şekilde ön plana çıkanlar ise çevre ile ilgili kriterlerdir. Hatta o derece engelleyici hale gelmektedirler ki bu amaçla söz konusu engellerin giderilmesine yönelik uluslararası çapta organizasyonlar düzenlenmektedir. Amaç, bu tür engelleri ortadan kaldırmak ve ticarî ilişkileri saydam hale getirmektir. Sonuçta bu yollarla ortaya çıkan haksız rekabet ortamının giderilmesi hedeflenmektedir. Çevre ile ilgili engellerin başlıcaları ise ürün ve üretimle ilgili standartlardan ve kamu ve özel birtakım kuruluşların faaliyetlerinden kaynaklanmaktadır.

 

            Çevre ile ilgili kriterlerin ortaya konmasındaki amacın hayatın sürdürülebilir halde olmasının sağlanması bu çerçevede iktisadi kalkınmanın gerçekleştirilmesi olduğu belirtilmektedir.

 

            Normal şartlarda, çevrenin tahrip edilmesi ve bu suretle hayatın yaşanabilir olmaktan çıkması, kimse tarafından arzu edilen bir durum değildir, olmamalıdır. Ancak, bu tür iddialarla, ticaretin önüne engeller konarak, esasen farklı amaçlarla uygulanmaya çalışılan söz konusu kriterler, özellikle GÜ’ler olmak üzere birçok ülkenin bu konuda samimi olmadığını ortaya çıkarmaktadır. Çünkü bu şekilde hareket edilerek, GOÜ’lerin ticarî alanda faaliyet sahaları sınırlandırılmaktadır. Tabii ki gerekli tedbirler alınmalıdır, fakat bu konuda ayrım olmaksızın tüm ülkeler üzerlerine düşeni yapmalıdır.

 

 

* Dr. Cem Saatçioğlu, Dr. Mehmet Behzat Ekinci,

İstanbul, İktisat, Doktora

csaatcioglu@yahoo.com, mbekinci@akademiktisat.net

http://www.akademiktisat.net

 

 

 



DİPNOT - REFERANS

[1] Halil Seyidoğlu, Uluslararası İktisat, Teori – Politika ve Uygulama, İstanbul: Güzem Yayınları, 9.baskı, 1993, s.345.

[2] Seyidoğlu, Uluslararası İktisat, s.345.

[3] Halil Seyidoğlu, Ekonomik Terimler – Ansiklopedik Sözlük, İstanbul: Güzem Yayınları, No:4, 1992, s.323.

[4] Seyidoğlu, Uluslararası İktisat, s.347.

[5] Dominick Salvatore, Uluslararası İktisat, Teori ve Problemler, Çeviren:Tamer İşgüden, İstanbul: Bilim Teknik Yayınevi, 1986, s.77.

[6] a)Halil Seyidoğlu, Ekonomik Terimler, s.349-352.

   b)Salvatore, a.g.e., s.78.

[7] Zübeyde Öktem, İhracatta Avrupa Birliği Standartları ve Türkiye’nin Bu Standartlara Uyumu, İstanbul: Müsiad, Araştırma Raporu No:31, Temmuz 1998, s.58.

[8] Mete Bilgiç, GATT Kuralları ve Uruguay Roundu Kapsamında Uygulanan Devlet Yardımları ve Sübvansiyonlar, Ankara: KOSGEB, Ocak 1999, s.15-17.

[9] Dış Ticarette Çevre Koruma Kaynaklı Tarife Dışı Teknik Engeller ve Türk Sanayii İçin Eylem Planı, İstanbul: Tüsiad, No:T/98-233, Ağustos 1998, s.35.

[10] a)Halil Seyidoğlu, Uluslararası İktisat, s.337-384.

   b)Tüsiad, a.g.e., s.35-38.

[11] Seyidoğlu, Uluslararası İktisat, s.369-377.

   Tüsiad, a.g.e., s.35-38.

[12] Sorularla Dış Ticarette Menşe Kuralları, İstanbul: İKV, No:144, Şubat 1998, s.1-12.

[13] Tüsiad, a.g.e., s.34.

[14] Tüsiad, a.g.e., s.34-35.

[15] Mehmet Arda, “Uluslararası Ticaret – Çevre İlişkileri”, Yeni Türkiye, Temmuz-Ağustos 1995, Yıl:1, Sayı:5, s.359.

[16] Arda, a.g.m., s.360.

[17] Arda, a.g.m., s.360.

[18] Arda, a.g.m., s.360.

[19] Seyidoğlu, Uluslararası İktisat, s.389.

[20] Tüsiad, a.g.e., s.63-69.

[21] Arda, a.g.m., s.357.

[22] “Birleşmiş Milletler İnsan Çevresi Konferansı, Stockholm Deklarasyonu”, 05-16 Haziran 1972, Çevre Bakanlığı, Dış İlişkiler Dairesi Başkanlığı.

[23] “Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı”, Rio de Janerio Deklarasyonu, 03-14 Haziran 1992, Çevre Bakanlığı, Dış İlişkiler Dairesi Başkanlığı.

 

 

 

Sayfa Başı